A
Admin
Yönetici
Yönetici
Genç Cumhuriyet’in tunç yürekli, yılmaz savaşçılarındandı sadece biriydi o. Adını Cengiz koydular. Sırf Cengizhan gibi gözü kara olsun, bir bakışıyla dünyayı titretsin diye. Öksüzdü Cengiz. Babasına hiç doya doya sarılamamıştı. İlk ve ortaokulu İstanbul’da okudu. Çocuk yaşta maviye sevdalanmıştı Cengiz. Boğaz’ın semalarını saatlerce seyrediyor, uçuşan dev martılara özeniyordu. “7 tepeli şehir kim bilir bulutların arasından ne kadar güzel görünüyordur.” Oysa yıllar sonra savaş pilotu olarak geçecekti o bulutların arasından. Türk milletinin onurunu korumak için, maviliklerin arasından ölüme dalacaktı. Kıbrıs’ın alev alev yandığı günlerdi. ENOSİS derdindeki Rumlar katliam üstüne katliam yapıyor, Türkiye arka arkaya gelen acı haberlerle çalkalanıyordu. Kanlı Noel 1963 Aralık’ında göz göre göre geldi. Makarios’un şımarttığı çeteciler Türk Binbaşı Nihat İlhan’ın evi bastı. Eşi ve çocuklarını bir küvete doldurularak kurşun yağmuruna tuttu. Böyle bir vahşet görülmemişti. O siyah beyaz kareler Türk milletinin hafızasına kazındı. YA TAKSİM YA ÖLÜM Sokaklar aylarca Ya Taksim Ya Ölüm sloganları ile inledi. Ankara için artık bıçak kemiğe dayanmıştı. Bir Ağustos sabahı Cengiz Yüzbaşı’nın beklediği emir geldi. Kıbrıs’ta Rumlar vurulacaktı. Nihayet dedi genç yüzbaşı. O masumlara yalnız olmadıklarını gösterelim. Saat 17.00’da brifing verildi. 19.00 gibi 4 jet Eskişehir’den ardı ardına havalandı. Görevleri Gemi Kolu Körfezi’nde karaya mühimmat çıkaran Rum gemisini batırmaktı. Çok geçmeden göz teması sağlandı. Filo komutanı Cengiz Yüzbaşı önde 3 arkadaşı arkasında hücum pozisyonu aldılar. Önce 8 bin feete tırmandılar. Daha sonra 40 derecelik bir açı ile bomba atma irtifası olan 3 bin 500 feete dalışa geçtiler. Karadaki Rum uçak savar mevzileri onları fark etmişti. Üstlerine mermi yağıyordu. Çok geçmeden vurulduğunu fark etti. Uçağı düşüyordu. Fırlatma düğmesine bastı. Lefke yolunda bir asfalta indi. Üzerindeki harita ve uçuş planlarını yaktı. Rumlar yaklaşıyordu. Bir kayanın arkasına saklandı, tabancasına davrandı. Son mermisine kadar çatıştı. Yaralı olarak yakalandı. Rum radyosu Türk uçağını vurduk diye marşlar çalıyordu. Makarios kaldırıldığı hastanesine kadar geldi. Bunu yaşatacaksınız. Sonra sorgulayacağız dedi. Karnında 3 kurşun yarası vardı. Ameliyata alındı. Yan yataktaki mücahit Osman Hasan Gaziler fırsat buldukça yakınına gidiyor, kulağına fısıldıyordu. Ben de Türk’üm, Mücahitim. Kimsin. Yardım edelim. Cengiz Topel suskunluk yemini etmiş gibiydi. Kara gözlerini açıyor, uzun uzun bakıp, kapatıyordu. Tek kelime etmedi. 9 Ağustos günü acı haber geldi. Yüzbaşı Cengiz artık Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk hava harp şehidiydi. Ankara şehidinin naaşını istedi. Rumlar işi yokuşa sürdü. 11 Ağustos günü, bir tabutta çıplak vaziyette teslim edildi. Sol gözü yoktu. Kolu matkapla delinmiş, edep yerleri ezilmişti. 30 saat boyunca işkencenin bin bir türlüsünden geçmiş yine de tık dememişti. Son nefesine kadar Türk’ün onurunu savunmuş, işkence de bile Türk askerinin şerefini çiğnetmemişti. O hem Kıbrıs’ın hem Türkiye’nin artık ölümsüz bir kahramanıydı. Şimdilerde sokaklardan adı siliniyormuş. Yerine “Ben bu Cumhuriyetin ne hayrını gördüm ki” diyenlerin adları veriliyormuş. Silin ağam silin. Ama bi kendinize sorun. Kahramanlarının adını bu milletin kalbinden de silebilir misiniz? Buna gücünüz yeter mi? Bi düşünün!!!