A
Admin
Yönetici
Yönetici
Çirkinliğin Tarihi’ni yazan Umberto Eco, güzelin farkına varılması için çirkinliğin gerekli olduğunu vurgular. Biz bu durumu daha çok “her şey zıddıyla kaimdir” olarak biliyoruz. Dolayısıyla artık Doğu-Batı ayırt etmeksizin aklımızda aynı soruların dolandığını tahmin etmek zor değil: “İnsan, güzelin farkına varmak için yeterince çirkinlik yapmadı mı?” sorusu bu sorulardan sadece biri… O zaman insanın, dünyanın geri kalanına yetecek kadar çirkinlik var ettiğini unutmadan ve güzelin farkına varmamızı sağladığı için Habil’den daha çok Kabil’e minnet duymadan bu soruya cihanşümul bir cevap vermek gerekiyor. Çirkinlik aslında Kabil’den beridir var. Dolayısıyla üzerine kalın bir örtü örtmemiz, yokmuş gibi davranmamız çirkinliğin hep var olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Zaten biz de çirkinliğin varoluşsal yönünden ziyade insanın tarihteki ilk savaşında çirkine karşı kaybetmiş olmasının mutlak bir yenilgi olarak kabul edilmesine ve güzelin sadece cennette varılacak bir menzil olarak kabul edilmesine itiraz ediyoruz. Umberto Eco'nun çalışmaları, bu itirazlarımızla beraber çirkinlik kavramının evrensel olmadığını ve zamanla değiştiğini göstermesi bakımından diğer çalışmalardan ayrılıyor. Eco’nun çıkarımı doğrultusunda tarihsel bir perspektifte ve özellikle sanat üzerinden baktığımızda pek çok şeyin çirkinken güzel; güzelken çirkin olduğunu görüyoruz. Her şeyin zıddıyla kaim olması ise daha cihanşümul bir ifade. O zaman zıtlıkların birbirlerini tanımlamak için kullanıldığından hareketle şunu söyleyebiliriz: çirkinin ve güzelin tanımları değiştirilmişse, iyinin ve kötünün de ve hatta tanımlanacak diğer şeylerin de tanımları değişkenlik göstermiştir. Bunun tek istisnası var: Allah’ın (CC) tanımladığı güzel ve çirkin. Fakat ne ilginçtir ki yüzyıllar geçse de değişkenlik göstermeyen, bize “iyi” hep “iyi” olarak yutturulan şeyler de var. Yönetmen Sergio Leone'nin İyi, Kötü ve Çirkin filmi senaryosuyla, oyunculuğuyla tüm zamanların en iyi "western"i olarak kabul ediliyor. Filmi yapanların ve onu en iyi film olarak seçenlerin bu düşüncesinin ardındaki bit yeniğini başka bir yazı konusu olarak not ederek konumuza geri dönelim. Bahsettiğimiz filmde paralı asker Angel Eyes'ın neden "Kötü" olarak adlandırıldığını ve sinsi haydut Tuco'nun neden "Çirkin" olarak adlandırıldığını az çok idrak edebilsek de hayatını ödül kazanarak idame ettiren Blondie'nin neden "İyi" olarak adlandırıldığını anlamak bir hayli zor. Çünkü iyi olarak adlandırılan Blondie, suçluları yakalayarak, ödül almak için onları kanuna teslim ederek, ardından idam edilmeden önce onları tekrar serbest bırakarak ve nihayetinde parayı suçlularla paylaşarak bu “iyiliği” yapıyor. Bu “iyilik”, aynı suçluları bir sonraki kasabaya teslim ederek para kazanmaya devam eden bir döngüye sahip. Ta ki o suçlunun başına konulan ödül artık artmayıncaya kadar. İşte o zaman Blondie’nin içindeki “iyi” daha da belirginleşiyor ve suçluyu sıcaktan ölmesi için çöle götürüyor. Şimdi hepimiz aynı soruyu soruyoruz: Blondie tüm bu yaptıklarına rağmen neden iyi? Maalesef ki yaşadığımız çağ, İlahi olarak tanımlanmış olan iyi ve kötünün yeniden tanımlandığı; kötülükten, çirkinlikten ziyade onun kim tarafından eyleme geçirildiğinin önemli olduğu bir çağ. Oysa Orta Çağ kilisesinde resimlerde görülen çirkinlik, günahkârlığı ve günahkâr davranışları temsil ediyordu. Peki, daha önce Batı insanını çirkinleştiren şeyler, şimdi onların iyi görünmelerini nasıl sağladı? Çünkü dünyanın geri kalanı, “Biz insanı en güzel şekilde yarattık” ayetini anla(ya)madı. İnsanı güzelleştiren İslam’ı, ne sanata ne hayatına ne de fikriyatına işle(ye)medi.