Bir Yalan Hikâyenin Bitişi

  • Konbuyu başlatan Admin
  • Başlangıç tarihi
A

Admin

Yönetici
Yönetici
Hikâye başlamadan önce, bir anekdot anlatayım: Bir zamanlar, "Türkiye'nin umudu" diye pazarlanan bir adam vardı. Hadi, bu masalı hepimiz biliyoruz: Ekrem İmamoğlu! Evet, o, bir zamanlar bu ülkenin "büyük geleceği" olarak pazarlandı. Halkı inandırarak, "Ben bu ülkenin lideriyim!" dedi. Ama nasıl bir liderlik, nereye gitti? Hadi gelin, biraz da burada duralım. Şimdi, bu masalı anlatan herkesin gözlerinde bir umut var ya… Eee, bu umut şimdi kayboldu. Hani derler ya: “Güzele bakmak sevaptır!” diye… Ama İmamoğlu’na bakarken “Güzele bakmak artık bir işkence” durumundayız! "Siyasi trajedi" mi dersiniz, "komedi" mi? İkisinin de karışımı ama sonunda “aptalca bir şaka” çıktı işin içinden. Çünkü, umudu ne yazık ki birkaç kuruşluk yalanlar ve diploma hikâyeleri yerle bir etti. İmamoğlu’nun siyasi kariyerine bakınca, tam bir Shakespeare trajedisi ama ama biraz da “Hamlet”in sonunun sarkastik bir versiyonu! Adam, halkı “Ben geldim!” diyerek inandırmıştı ama bir anda tam anlamıyla “kralın yeni elbiseleri” gibi kaldı. Zaten Shakespeare de “Bir güçlü ihtiras, “hubris” dedikleri o güç sarhoşluğu, seni sonunda boğar diye yazmıştı. Ama bizimki bunu görmedi! Şimdi, belki de kendi ”diplomasına boğuluyor”. Hani siz de duydunuz mu? “Diploma önemli!” deniyor. Evet, çok önemli tabii! Ama bir Cumhurbaşkanı “eğitim hayatını” diploma ile sonlandırır da, "o diplomayı bulamıyorsa", ya da “görevli kurumlar”* bile bunu sorgulamıyorsa, bu, neyleyim sana? Ne diploma, ne tarih, ne de siyaset kalmış! O kadar yırtılıp savrulmuş bir yalanlar yığını var ki! Yani bu diplomalı politikacı lafı, tam anlamıyla “yanlış politikacı” demek! Neye yarar ki, başarmışsan, diplomaya gerek yok! Ama o diplomanın, politika için ne kadar önemli olduğunu göstermek gerekirdi, ne diyeyim! “Evet, bunu yapamıyorsak, herkesin başına… hani bir nevi “peşin yemiş” diyelim. Evet, işte buna deriz. Bu da “kendi çapında harikadır”… Şimdi gelelim bu CHP’deki absürd duruma. "Parti içi demokrasi mi?" Hani o dedikleri… Bıktım bu hikâyeden! Bu kadar iç içe geçmiş hırslar, sürekli başkan olma isteği… Hani, bakıyorum, gerçekten parti içinde demokrasi falan yok, sadece bir yıldız çatışması var. Ama ne yazık ki, kimse kimseyi tanımıyor ve sonra “Başkan ben oldum” diye ayakta alkışlanacak durum ortada! Bakın, Özgür Özel ne kadar hızlı ilerliyor ama her yükselişin bir düşüşü vardır! Ve her düşüş, ne yazık ki tam görülecek şekilde gerçekleşiyor. Ama nedir? İsterse gitsin, tek bir şey var. Zirveye varan kimse, aynı hızla aşağı düşer. Elbisesi değişir ama elbisesi "ÇOK DA KENDİNE YAKIŞMAZ!" Evet, sevgili okurlar, burada Napolyon’u da geçmemek lazım. Hani şu “iyi ki Fransızlar var!” dedirten bücür Napolyon var ya… İşte onun gibi bir ‘imparatorluk hayali’ vardı İmamoğlu’nun. Tüm Türkiye’yi kendi hükümetine katacak, sonra iki fakülteyi kendi yemekhanesine yedirecekmiş gibi bir politika izledi. Çok “hızlı koştu” ama... Sonrası malum, "Ruslar geldiler" ve "Soğuk bir son" ile Napolyon’u indirdiler! Düşünün şimdi, “Napolyon’un sonu”, biraz da İmamoğlu’nun sonu gibi. Sonuçta, umudu değil, gerçekten umutsuzluğu yakaladık, takıyoook ki! Gelelim “Seçmene”, bu CHP'nin "Tuvalet Terliği" seçmenine… Bir zamanlar “Bu iş olur” dediler, “umarım çıkar da bir yerlere geliriz” dediler ama şimdi ne oluyor? Şu an, “Hayal kırıklığı” ile “Yeter Artık!” diyerek bütün bir ülkenin üzerinden hopluyorlar! Peki, gerçekten "böyle de olur mu?” diyecek kadar şeffaflıktan öte, gerçek olan bir politika yok, herkes tek başına bir çürük! İmamoğlu’nu izledik, gerçekten hikâyede kayboldu. Siyasette para döner, döner ama sadece diplomayla yazılan siyaseti sevmiyorum! Sonunda “Yanlış diplomalıyız!”
 
Geri
Üst