Bir kuşak değil, bir gelecek

  • Konbuyu başlatan Admin
  • Başlangıç tarihi
A

Admin

Yönetici
Yönetici
Bir eğitim-öğretim döneminin daha sonuna yaklaşırken, ülke genelinde binlerce öğrenci, aile ve eğitimci için duygu yüklü bir zaman dilimine girmiş bulunuyoruz. Kimi öğrenciler kep atmanın, mezuniyetin o tarifsiz mutluluğunu yaşarken, kimileri sınıf geçmenin, bir üst basamağa adım atmanın heyecanıyla dolu. Her biri kendi yolculuğunun önemli bir kavşağında... UMUTLARIN VE GERÇEKLERİN EŞİĞİ Ve şimdi gözler, büyük maratonun en kritik etabına çevrilmiş durumda: Üniversite sınavı. Geri sayım çoktan başladı. Her ne kadar öğrenciler yarış atlarına benzetilmesin istense de, içinde bulunduğumuz dönem “son düzlük” tanımını fazlasıyla hak ediyor. Aylarca, hatta yıllarca süren emeklerin, uykusuz gecelerin, kırılan kalemlerin, tutulan duaların karşılığını alma zamanı geldi çattı. Bu sadece bir sınav değil; umutların, hayallerin, beklentilerin ve emeğin sınandığı bir eşik. Öğrenciler kadar ailelerin ve eğitimcilerin de kalp ritmini değiştiren bir dönem... Ve bu sürecin her bir anı, aslında ülkenin geleceğini şekillendirecek kadar kıymetli. Ancak bu maratonun tam da dönüm noktasında, dikkat çeken başka bir tablo daha var: Üniversite sınavını küçümseyen, sınavın hayatın sonu olmadığına dair giderek yaygınlaşan söylemler. Elbette sınav tek başına bir hayat belirleyicisi değil. Ancak bu sınavın, hâlâ milyonlarca gencin kaderini belirlemede önemli bir eşik olduğunu da inkâr edemeyiz. Ne var ki sınavı geçen gençlerin çoğu, umutla girdikleri üniversitelerde aradıkları eğitimi bulamıyor. Bilimsel niteliği tartışmalı, uygulamadan kopuk programlar gençliğe yön vermekte yetersiz kaldığı vurgulanıyor. DİPLOMA VAR, GELECEK YOK Öte yandan, bir değil, iki hatta üç-dört diploma sahibi gençlerin bile kamuda iş bulamadığı; özel sektörde ise çoğu zaman yeterince değerlendirilemediği, görmezden gelinemeyecek bir gerçek haline geldi. “Diplomalı işsizlik” artık sadece istatistiklerde değil, her hanede, her sokakta, her sohbette karşımıza çıkıyor. Mezun gençler kendi işini kurmakta da zorlanıyor; sermaye yok, destek yok, rehberlik yok. GÖRÜNMEZ PRANGALAR İş dünyası yıllardır “nitelikli iş gücü” arayışını dile getiriyor. Ama aynı iş dünyası, bu güce ulaşacak yolları çoğu zaman görünmez prangalarla zorlaştırıyor. Deneyim şartı, yabancı dil dayatmaları, ölçüsüz beklentiler... Gençler sadece sınav sisteminin değil, mezun olduktan sonra karşılaştıkları bu engellerin de baskısı altında. Onlar bir yandan ayakta kalmaya çalışıyor, bir yandan hayallerinin kapısını aralayacak anahtarı arıyor. Bu tablo bize, sadece sınavlara değil, sınav sonrası sürece, hatta eğitim sisteminin tamamına daha derinlemesine bakmamız gerektiğini gösteriyor. Yeni bir dünyanın eşiğinde duran gençlerin sesine kulak vermek artık bir lütuf değil, bir zorunluluktur. Onların taleplerine kulaklarımızı tıkayarak, üstten bakan küçümseyici gözlerle, kırıcı sözlerle yollarını kesmek yalnızca bireylere değil, geleceğe de zarar vermektir. YENİ UFUKLAR Bugünün gençleri yalnızca gelecek için endişe duymuyor; aynı zamanda onun mimarı olmayı da istiyor. Sorgulayan, düşünen, bir araya gelen bir kuşaktan söz ediyoruz. Onlar eski kalıplarla yetinmiyor; kurumları sorguluyor, üretim modellerini dönüştürmek istiyor. Ekonomik eşitsizlikle iklim krizini aynı masada konuşabiliyorlar. “Ya siyah ya beyaz” denilen dünyaya inat, çok katmanlı, kapsayıcı çözümler öneriyorlar. YENİ NESLİN DAVASI Bu gençlik, tüketim çağının edilgen tanıkları olmayı reddediyor. Onlar yaşanabilir bir gezegenin aktif sorumluluğunu üstlenmiş durumdalar. Sürdürülebilirlik onlar için yalnızca karbon ayak izini küçültmek değil; aynı zamanda fırsat eşitliğini savunmak, cinsiyet adaletini gözetmek, kapsayıcı şehirler kurmak ve teknolojiyi insanlık yararına kullanmak demek. Bize düşen görev artık yalnızca bilgi aktarmak değil. Gençlerin yaratıcı enerjisine alan açmak, onların düşüncelerini anlamaya çalışmak, bu dönüşümün gerisinde kalmamak zorundayız. Bugün politikada, akademide, iş dünyasında, sivil toplumda gençliğin sesi duyulmadan atılan her adım, geleceğin dışında kalmaya mahkûmdur. YOL AÇMAK GEREK Çünkü gençler artık yalnızca değişimin öznesi değil; yöntemi, dili ve cesaretidir. Ve belki de şimdi, en büyük sorumluluk bizde: Bu yeni dünyayı kurmalarına engel olmak yerine yanlarında yürümek… Onlara sadece rehberlik etmek değil, gerektiğinde kenara çekilip yol açmak. GELECEK CESARET İSTİYOR Çünkü bu kez mesele bir kuşağın değil; tüm bir gezegenin kaderi. Ve bu gezegen, onların cesaretine her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyuyor.
 
Geri
Üst