Bir komisyon, çok laf, çok sıfat…

  • Konbuyu başlatan Admin
  • Başlangıç tarihi
A

Admin

Yönetici
Yönetici
689275a7421207265ec107b0.jpg

Bizden daha farklı düşünen birinin de bizim kadar Türkiye’yi sevebileceğini hiç düşündük mü?

Ya da bizim doğru kabul ettiğimiz yollardan başka yollar önerenlerin de aslında Türkiye’yi daha güçlü ve daha büyük bir ülke yapma isteği olabilir mi?

Herkesin kendisinden farklı düşüneni “vatan hainliği”yle ya da “dış güçlerin adamı” olmakla suçladığı bir coğrafyada yaşıyoruz.

Fikirleri tartışmak yerine, hoşumuza gitmeyen fikri seslendireni karalamaya ya da yok etmeye çalışıyoruz ya, bu sadece “karşı” tarafa değil hepimize zarar veriyor.

Demokrasi farklı düşünene tahammül etmeyi değil saygı duymayı benimser… Bu saygı Anayasa ve yasalarla desteklendiğinde anlamlı hale gelir.

6892759f421207265ec107ae.jpg


***

Türkiye’de en zor işlerden birisi algıyı yönetmektir.

Birisi tüm Komisyon toplantılarının canlı yayınlanması gerektiğini iddia etmiş.

Eğlendim zira Türkiye’nin AB ile tam üyelik müzakerelerine başladığı gün reyting birincisi Kaynana Semra olmuştu.

Bu farklı diyenler olabilir doğru farklı ama zaten mesele seyredilip seyredilmeme meselesi değil, Komisyon çalışmalarının gizli olması gerekliliği.

Niye gizli olmalı sorusunun cevabı da basit, o Komisyon’un bir kurulma amacı var, her parti masaya kendi gündemiyle oturuyor ama bir uzlaşı arıyor.

Canlı yayın önerisi getirmek demek Komisyon toplantılarını Kırkpınar güreşlerine çevirmek, partilerin bir noktada uzlaşmak için değil seçmene selam çakmak için mücadele ettikleri alan haline getirir.

İnsanlar kendi oy verdikleri partinin dışındaki partilere güven duymayabilirler, bunu anlarım ama sonuçta nitelikli çoğunlukla karar verecek bir Komisyon yapısı oluşturuldu ve kendi seçtiklerimize güvenmek durumundayız.

***

Türkiye’de algı yönetiminden daha zor olan iş ise beklenti yönetimi.

Bu Komisyon, nitelikli çoğunlukla karar alacak ve aldığı kararlar birer tavsiye olacak.

Anayasa konuşmayacaklar, Lozan Anlaşması’nı tartışmayacaklar, dolayısıyla ne sınır, ne resmi dil ne de bir başka konuda tavsiyede bile bulunmayacaklar.

Yazılıp çizilenlere bakıyorum, herkes işine geldiği gibi bir misyon belirlemiş Komisyon için.

Oysa gerçek sadece tek ve beklentiyi, negatif ya da pozitif, o gerçeğin üzerine kurmamız gerekiyor.

***

Komisyon’a üye veren partilerin beklentileri ve bir de üzerlerindeki psikolojik baskı unsuru var.

Mesela DEM, üzerlerindeki silah gölgesinin kalkması, silahsız da mücadele edebileceğini göstermek adına talepkâr bir duruş sergileyebilir.

Bu şaşırtıcı olmaz, dünyanın sonu da olmaz. Sonuçta kim ne isterse istesin uzlaşı noktasının ne olacağı önemlidir.

Habur tecrübesini yaşamış, terör sorunu ile Kürt sorunu arasındaki farkı belirgin hale getirmiş devlet aklı bir sorunu çözerken Türk sorunu oluşmasına da izin vermeyecektir. O yüzden bizim taleplere değil uzlaşı noktalarına dikkat etmemiz gerekiyor.

CHP, demokratikleşme yolunda adımlar konuşulurken, belediye başkanlarının tutuksuz yargılanmalarını sağlayacak maddeleri gündeme getirecektir.

Grubu olmadığı halde Komisyon’da tek üyeyle temsil edilen partiler, duruşlarıyla hem daha fazla oy almanın yollarını arayacak hem de demokratik rejimde kenar süsü olmadıklarını göstermeye çalışacaklardır.

Bunlar ayıp ya da sorunlu davranışlar değil, yeter ki bu Komisyon’un dağılmasını bekleyenlerin kim olduğunu unutmasınlar.

Birbiriyle savaşan iki ülke, İsrail ve İran, Türkiye’de terör defterinin tamamen kapanmamasını arzu ediyorlar.

Garip ama gerçek durum bu.

***

Komisyon’da bilgisine, Türkiye sevdasına çok güvendiğim isimler de var, siyaset yapma biçimini çok eleştirdiğim isimler de.

Benim ne düşündüğümün zaman içerisinde oluşmuş fikirlerimin önemi yok zira böyle bir komisyon ilk kez kuruluyor.

Bu noktaya büyük mücadelelerin ardından ulaştığımızı, bu uğurda binlerce şehit ve gazi verdiğimizi, hep beraber büyük ekonomik fedakârlıklara katlandığımızı unutmuyorum.

Çıkacak kararları görmeden “Bu iş tamam” demeyi hayal tacirliği, “Boşuna çaba” demeyi de peşin hükümlülük sayarım.

Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş, sesini yükseltmeden yönetmeyi bilen, uzlaşı denen şeyin “Benim fikirlerimi kabul edin olsun bitsin” demek olmadığını bilen birisidir. Kaçınılmaz olarak çıkacak görüş ayrılıklarında, gerilimlerde, masanın dağılmasını engelleyecek tecrübeye sahip birisi o.

Sonuçta daha ilk adımdayız. Buradan çıkacak sonuç TBMM’nin ihtisas komisyonlarına ve genel kuruluna gelecek. Beğenilmeyen yasa değişiklikleri olur ve gerekli imza bulunursa Anayasa Mahkemesi de yerinde duruyor.

Türkiye’yi duygumuzdan çok aklımızla sevmemiz gereken bir zaman dilimindeyiz.

Sahada kaybedenin, tabanına “kazandık” demesini çok önemsemeden önümüze bakmamız ve bu sürecin çökmesi için bekleyen başkentlere bakarak doğru noktada durmamız lazım.
 
Geri
Üst