A
Admin
Yönetici
Yönetici
Nihat AK/EGE TELGRAF- Türkiye, 9 milyona yakın koloni ve 96 bin ton bal üretimiyle dünya arıcılığında önemli bir aktör. Ancak iklim değişikliği, kuraklık ve tarım ilaçları arı sağlığını ve bal verimini tehdit ediyor. Sektörün sürdürülebilirliği için organik arıcılık yaygınlaştırılmalı, iyi tarım uygulamaları teşvik edilmeli, arı hastalıklarıyla ve sahte balla etkin mücadele edilmeli. Bal dışı ürünler (arı sütü, propolis, polen, arı zehri) ve arıcılık turizmi gibi alternatif gelir kaynakları ise arıcılığın geleceği için kritik önem taşıyor. ‘BALIN YÜREĞİ YANIYOR’ Son orman yangınlarının çam balı üretim alanlarını da küle döndürdüğünü vurgulayan İzmir Arı Yetiştiricileri Birliği Başkanı Hüseyin Şengül, “Çam balı, Türkiye’nin hem doğasına hem de kültürüne kök salmış özel bir üründür. Özellikle Ege ve Akdeniz bölgelerimizde, kızılçam ormanları içinde arıların sabırla ürettiği bu bal, yalnızca bir gıda değil; aynı zamanda kırsalda yaşamın, emeğin ve doğayla kurulan hassas dengenin bir yansımasıdır. Ödemiş’in yamaçları, Muğla’nın koyu yeşili, Antalya’nın orman denizleri… Alevler sadece ağaçları değil, çam balının doğduğu alanları da yuttu. Kimi arıcı, kovanını sırtladı; kimi, dumanın arasından kurtarabildiğiyle yetindi. 2025 yazında yaşanan orman yangınları, sadece ağaçları değil, çam balı üretimi yapılan alanları da küle çevirdi. Ülkemizdeki orman alanlarının yüzde 17’sinde yapılabilen çam balı üretim alanı yüzde 15’ler indi. Bazı bölgelerde arılar konacak dal bulamıyor. Bu yaşananlar kırsalda sürdürülen bir hayatın, dededen toruna aktarılan bir geleneğin ve toprağa tutunmuş bir umudun yitimi. Ormanlarımızı korumak, çam balı üretimini yaşatmak demektir. Ve bu, sadece arıcıların değil, bu toprağın havasını soluyan herkesin görevidir” dedi. ‘BALIN GİZLİ KAHRAMANI’ Çam balı üretim alanının farklı bir özelliği olduğuna değinen Başkan Şengül şunları söyledi, “Basra böceği, bilimsel adıyla Marchalinahellenica, özellikle Kızılçam ağaçlarında yaşayan bir böcek türü. Bu böcek, ağaçların öz suyunu emerek tatlı bir salgı üretir. Arılar ise bu salgıyı toplayarak çam balına dönüştürür. Yani çam balı, çiçek balı gibi nektardan değil, doğrudan basra böceğinin salgısından elde edilir. Dünyadaki çam balının büyük bölümü Türkiye’de üretilmekteydi. Bu üretim tüm ormanlarımızda değil bu böceğin yaşadığı alanlarda yapılabiliyor. Çünkü basra böceği, yalnızca belirli çevresel koşullarda yaşayabiliyor. Basra böceği sadece kızılçam ağaçlarında yaşar. Diğer çam türlerinde gelişemez. Ilıman, sıcak ve nemli iklimleri sever. Soğuk ve sert hava koşulları yaşamını olumsuz etkiler. Genellikle 0–800 metre rakım aralığındaki, denize yakın alanlar tercih edilir. Türkiye’de çam balı üretimi başta Muğla, Aydın, Antalya, İzmir ve Mersingibi Akdeniz ve Ege bölgelerinde yoğunlaşmıştır. Bu bölgeler, hem iklim hem bitki örtüsü açısından böcek için ideal koşulları sunar.” ‘KAVURUCU YAZ KIRIMI’ Son yıllarda şiddetini artıran aşırı sıcakların arıcılığı derinden etkilediğini belirten Başkan Şengül, “Kovanlar, doğanın sert koşullarıyla mücadele ederken arılar serin ve nemli alanlar arayarak yoruluyor. Yazın sıcaklık 40 dereceye ulaştığında arıların yaşama şansı ciddi şekilde azalıyor; son sıcak hava dalgası yüzlerce kovandaki arıların ölümüne yol açtı. Arıcılık, doğayla uyum içinde yürütülmesi gereken hassas bir iş. Ancak yeni başlayan balcıların yanlış uygulamaları, örneğin kovanları doğrudan güneşe koymak, su teminini ihmal etmek ya da sıcak saatlerde bal alma işlemi yapmak, arılar üzerinde ekstra strese sebep oluyor. Bu hatalar, kolonilerin sağlığını ve bal verimini olumsuz etkiliyor. Arıcıların bu zorlu koşullarda bilinçli ve sabırlı davranmaları gerekiyor. Bu yüzden arıcılıkla ilgilenen herkesin, havanın durumunu dikkatle takip ederek, kovanlarını en uygun şekilde yönetmesi önem taşır” şeklinde konuştu. ‘KANATLI KAHRAMANLAR’ Arı sokmalarından tedirgin olan çiftçiler nedeniyle zaman zaman büyük sorunlar yaşadıklarını dile getiren Başkan Şengül, “Arılar, tarlalarımızın sessiz bekçileri, bereketin küçük kanatlı elçileridir. Onlar olmasa, bahçelerimizin çiçekleri soluk kalır, ürünlerimizin bereketi eksilir. Tarımsal verimde arıcılığın ne denli büyük bir katkı sunduğunu gerçekten çiftçilerimize öğretebilsek özel eğitimler vermiş olsak onlar arıcıları tarlalarına özel konuk ederlerdi. Çünkü arıların vızıltısı, yaşamın döngüsünde bir anahtardır; doğanın kalp atışlarıdır. Bu küçük dostlarımız, doğayı besler, tarım alanlarını bereketlendirir. Ancak, tarımsal ilaçlamalar bazen bu hassas döngüyü zedeler. Bu yüzden ilaçlamalar, arıların uyuduğu geceye bırakılmalı; gündüzün sıcak güneşi altında değil. Böylece, doğanın minik kanatlı kahramanları korunur, bereketin kapıları açık kalır. Arılar yaşarsa, tarım yaşar; tarım yaşarsa, hayat devam eder” şeklinde konuştu.