A
Admin
Yönetici
Yönetici
Hayatın ilginç bir çelişkisi var: En çok düşünen insanlar, en az harekete geçenler oluyor çoğu zaman. En zeki beyinler, en büyük fikirleri kurar ama o fikirleri hayata geçirmeye kalkıştıklarında ayakları geri geri gider. Çünkü zeka, çoğu zaman beraberinde ağır bir yük taşır: Aşırı analiz. ZEKA NEDEN YETMEZ? Bir karar alınacaksa, zihin devreye girer. Bir iş yapılacaksa, en kötü ihtimalin bile on kez simülasyonu yapılır. Zeki insan, her şeyi önceden görmek ister. Bu da çoğu zaman onu adım atmaktan alıkoyar. Çünkü “ya kötü olursa?” sorusu, zihin çeperinde yankılanıp durur. Buna karşın, daha “sade” düşünen insanlar vardır. Öyle çok hesap yapmazlar, ihtimalleri masaya yatırmazlar. “Başlayalım, gerisi gelir” derler. Onlar, çok düşünmemekten doğan bir avantaja sahiptir: hareket kabiliyeti. Hatalardan korkmaz, geri adım atmaz, mükemmel olmayı beklemeden üretirler. Belki kusurludurlar, belki fikirleri baştan sona işlenmiş değildir ama oyuna girdikleri için zaten bir sıfır öndedirler. DÜŞÜN, DÜŞÜN, DUR! Bu durum sadece bireysel hayatta değil, kurumlarda da geçerlidir. Özellikle Türkiye’de, kamu yöneticilerinin önemli bir bölümü, ciddi bir sorumluluk taşıyor olmanın baskısıyla adım atmakta zorlanıyor. Bir belediye başkanını, bir kaymakamı, bir il müdürünü düşünün… Yapmak istedikleri işler var, imkanlar da kısmen mevcut. Ama bir korku var içlerinde: “Ya eleştirilirsem?”, “Ya başarısız olursam ve gündeme düşersem?”, “Ya sosyal medya beni linç ederse?” Bu korku, adım atma iradesini törpülüyor. Karar verme süreçleri uzadıkça uzuyor. Eylemden çok, ihtimaller konuşuluyor. Bürokratik refleksler, proaktif davranışların önüne geçiyor. Sonuç? Hareketsizlik. Çünkü bu ülkede hataya tahammül düşük, başarısızlık affedilmiyor. Oysa çalışanın, yöneticinin, liderin hata yapabilme hakkı da olmalı. Yoksa insanlar, "hiç iş yapmazsam, hata da yapmam" konforuna çekiliyor. Bu durum sadece kamuyla sınırlı değil. Özel sektörde de birçok çalışan, fikirlerini dile getirmekten çekiniyor. Yaratıcı bir öneri sunmak istese bile "ya saçma bulunursa, ya yeterince parlak değilse" diye korkuyor. Patronunun gözünde güvenilirliğini yitirmektense, susmayı tercih ediyor. Hâlbuki yaratıcı fikirler, çoğu zaman hatalı denemelerle doğar. Bir öneri başarısız olabilir ama başka bir kapıyı aralayabilir. HATA YAP, ÖĞREN Peki neden böyleyiz? Çünkü mükemmeli bekliyoruz. Ama kimsenin zihnindeki mükemmel fikir, ilk haliyle kusursuz değildir. Hiçbir kitap ilk taslağıyla yayımlanmaz, hiçbir büyük icat ilk denemede başarılı olmaz. Yine de zeki insanlar, mükemmel olanı o kadar içselleştirir ki, "yeterince iyi" olanı küçümser. Sonuç? Ya hiç başlamazlar, ya da bir yerden sonra vazgeçerler. Oysa ortalama zekâya sahip biri, o kusurlu ama tamamlanmış işini ortaya koyar. Bir video çeker, kusurunu görse bile yayınlar. Bir yazı yazar, belki hatalıdır ama paylaşır. Çünkü zihninde mükemmelin hayaleti yoktur. Ve çoğu zaman bu kişiler, daha çok üretir ve daha hızlı gelişir. Çünkü tekrar eden çaba, öğrenmenin ve başarının asıl kaynağıdır. Bir de şu var: Kendini çok zeki gören insanlar, çoğu zaman başkalarının da her kusuru fark edeceğini varsayar. Oysa gerçek şu ki, insanlar sizin kafanızdaki “mükemmel hali” bilmiyor. Sadece sunduğunuzu görüyorlar. Siz kusur görüyorsunuz ama onlar “çaba”yı görüyor. Siz eksik buluyorsunuz ama onlar "cesaret"i takdir ediyor. Çünkü ortada bir emek var, bir adım var. Ve çoğu zaman bu bile yeterli. BAŞLAMAK CESARET İSTER Kamu yöneticilerinin de bu korku döngüsünden çıkması gerekiyor. Medyadan, sosyal medyadan, siyasi rakiplerden gelecek olası eleştirileri sürekli düşünerek, işleri sürüncemede bırakmak yerine; kararlı ama esnek adımlar atılmalı. Hatalar olacak elbette, ama işin doğası bu. Önemli olan niyetin sağlamlığı ve öğrenme iradesidir. Toplum olarak da bizlerin, bu konuda dönüşmesi gerekiyor. Hata yapanı hemen yargılayan, başarısızlığı alay konusu eden bir kültür yerine; cesareti takdir eden, çabayı destekleyen bir anlayış yerleşmeli. Eğer bu sağlanabilirse, kurumlar da bireyler de potansiyelini çok daha fazla ortaya koyacaktır. Şimdi soralım kendimize: Kusurlu da olsa üretmeye devam mı edeceğiz, yoksa eleştirilmeme konforuna saklanarak yerimizde mi sayacağız? ZEKA ENGEL OLURSA Cevap aslında çok net:Hiçbir şey yapmadan, kimseye çarpmazsınız. Ama hiçbir yere de varamazsınız. Zihninizdeki kusursuz fikri, mükemmel hale getirmeye çalışırken onu hiç var edemeyebilirsiniz. Ama "yeterince iyi" bir fikirle yola çıkarsanız, yol sizi başka yerlere götürür. Başarılı olmak için bazen mükemmel değil, cesur olmak gerekir. Ve evet… Belki de bazen, biraz da “aptal” olmak.