A
Admin
Yönetici
Yönetici
Antalya’dayız. Hava sıcak. Dışarıda deniz, kum, eğlence var. İçeride 800 kişilik salon dolu. “Denize atlamak varken… Çabuk bitse” dilekli gözler bana bakıyor.
“Merak etmeyin” diyorum, “konuşmam bittiğinde sizi kovmak zorunda kalacağım”, gülüyorlar. “Aslında dünyayı değiştirebilirsiniz” diyorum, inanmıyorlar. Devam ediyorum, “Ama siz hep başkalarının değişmesini bekliyorsunuz.” Doğrudan kendilerini anlattığımı fark etmeye başlıyorlar. “Başkalarının değişmesini bekledikçe aynı kısır döngüye devam edeceksiniz, çünkü onlar değişmeyecekler.” Konferans 2 saat sürüyor, dikkati dağılan yok.
“Bitti” demek zorunda kalıyorum. Kalabalık etrafımı sarıyor. Çünkü insanlar kuru laflardan sıkıldılar. Birileri onlara kendi potansiyellerini nasıl açığa çıkaracaklarını, sert gerçeklerle de olsa anlatsın istiyorlar. Kaynak güvenilirse, insan bilgiye açık.
Ülkeler de insanlar gibidir, kendi potansiyellerini açığa çıkardıklarında koşulları değiştirebilir, engelleri aşabilirler. Terör örgütünün silahlarını yaktığı Casene Mağarasının önünde biten/ başlayan süreç, Türkiye Cumhuriyeti’nin imkânsızlıkları başarmayla dolu tarihinden kaynaklanan potansiyelini hatırlamasının sonucudur.
Yanan silahların alevine bakarken, Hakan Fidan’ın daha önce bu köşede altını çizdiğim bir sözü geliyor aklıma: “Türk devleti yüzyıllara, bin yıllara dayanan bir geleneği olan devlet. Bazen geç devreye girer ama girer.”
15 Temmuz darbe girişimini önlemek ve terör örgütünün silah bırakması, Kurtuluş Savaşı’mızdan sonraki süreçte emperyalistlere karşı verilen mücadelenin iki önemli dönemecidir. “Milli birliğin” esas, “ulus bilinci”nin hayati olduğunu ağır bedellerle fark ettik. Potansiyel gücümüze odaklanarak yönetim anlayışımız baştan sona değişti. Başkalarının her terör eylemi sonrası üzülmüş gibi mesaj yayınlamalarına kanmaktan, vermedikleri uçakları beklemekten, almadıkları birliklerin kapısında durmaktan vazgeçtik.
Sonuçta, terör örgütü silahlarını ateşe attı. “Ateş”, Türklerin ve Kürtlerin kültüründe önemli sembol. Üzerinde durmak gerek. Ateş, yaktığı maddeyi yok etmez, başka bir şeye çevirir ama asla eski haline getirmez. Yaktığı şeyle kötülüklerin yok olduğunu, iyilik ve temizliğin geldiğini anlatır. Bu topraklarda bin yıllardır hep birlikte “şenlik ateşi” yakılır.
İletişimde semboller önemlidir; Seçilen yerin Casene Mağarası olması, teröristlerin dizilişinin örgüt liderine bağlılığı anlatması, yüzlerindeki nötr ifadeyle sürece zarar vermeme çabası, en çok itiraz eden kadın teröristin Türkçe açıklamayı okuması ve ateşi ilk yakan olması da önemli mesajlardır. Davetli “seyirci”lerin görmesi ve tanıklığı hem gerçeğe katkı yapar hem de akitleşmek anlamına gelir.
Sürecin geldiği nokta bir iletişim, siyaset, ilişki, diplomasi başarısıdır. Sürecin aktörleri hem risk aldılar hem de vitrine oynamayı düşünmediler. İletişimde vitrin, önemli mesele.
Kritik eşik aşılmış olsa da bu coğrafyada, kritik durumların sonu gelmez. Şimdi devletin, teyakkuzda kalmaya devam ederken aynı zamanda, halkın önemli kesiminin tedirginliğine de odaklanması gerekiyor.
15 Temmuz notu: İletişim, hayat üzerine kafa tokuşturmaktan karşılıklı büyük keyif aldığımız dostum Erol Olçok’un şehit edildiğini o gece çalan o telefonla öğrenmiştim. Yanında yüksek sesle düşünebildiğiniz ve aklına güvendiğiniz bir dostunuz öldüğünde ona ağlarken kendi yalnız kalmışlığınıza da ağlıyorsunuz. Erol yaşasaydı, arayıp derdim ki, “Hadi yemek yiyelim, zira FETÖ zamanında FETÖ’ye destek verenler, bugün halâ ilgi görüyor, canım sıkılıyor.” O da eminim, “Dert etme, devlet farkındadır” derdi. Yaşasaydı…
AKLIMDA KALAN
Yeni bir iletişim dili: Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı görevine Burhanettin Duran Hoca atandı. Bu tür görevlerde devamlılık esas olsa da konu iletişim olunca, öncelikler, seçilen kavramlar ve üslup önemli hale gelir. Bu nedenle sorumlu kişilerin değişmesi, dil ve üslubun değişmesini getirir. Bu değişime ihtiyaç vardı. Bu bağlamda, kendisini yerine işi öne çıkarmayı tercih eden, mütevazı, sakin, sorumlu kişiliğiyle ve nezaketiyle bildiğimiz Burhanettin Hocaya yeni görevi hayırlı olsun. Uykusuz geceler, telaşlı gündüzler kendisini bekliyor, aile ve dostlarıyla vedalaşmıştır umarım.
“Merak etmeyin” diyorum, “konuşmam bittiğinde sizi kovmak zorunda kalacağım”, gülüyorlar. “Aslında dünyayı değiştirebilirsiniz” diyorum, inanmıyorlar. Devam ediyorum, “Ama siz hep başkalarının değişmesini bekliyorsunuz.” Doğrudan kendilerini anlattığımı fark etmeye başlıyorlar. “Başkalarının değişmesini bekledikçe aynı kısır döngüye devam edeceksiniz, çünkü onlar değişmeyecekler.” Konferans 2 saat sürüyor, dikkati dağılan yok.
“Bitti” demek zorunda kalıyorum. Kalabalık etrafımı sarıyor. Çünkü insanlar kuru laflardan sıkıldılar. Birileri onlara kendi potansiyellerini nasıl açığa çıkaracaklarını, sert gerçeklerle de olsa anlatsın istiyorlar. Kaynak güvenilirse, insan bilgiye açık.
Ülkeler de insanlar gibidir, kendi potansiyellerini açığa çıkardıklarında koşulları değiştirebilir, engelleri aşabilirler. Terör örgütünün silahlarını yaktığı Casene Mağarasının önünde biten/ başlayan süreç, Türkiye Cumhuriyeti’nin imkânsızlıkları başarmayla dolu tarihinden kaynaklanan potansiyelini hatırlamasının sonucudur.
Yanan silahların alevine bakarken, Hakan Fidan’ın daha önce bu köşede altını çizdiğim bir sözü geliyor aklıma: “Türk devleti yüzyıllara, bin yıllara dayanan bir geleneği olan devlet. Bazen geç devreye girer ama girer.”
15 Temmuz darbe girişimini önlemek ve terör örgütünün silah bırakması, Kurtuluş Savaşı’mızdan sonraki süreçte emperyalistlere karşı verilen mücadelenin iki önemli dönemecidir. “Milli birliğin” esas, “ulus bilinci”nin hayati olduğunu ağır bedellerle fark ettik. Potansiyel gücümüze odaklanarak yönetim anlayışımız baştan sona değişti. Başkalarının her terör eylemi sonrası üzülmüş gibi mesaj yayınlamalarına kanmaktan, vermedikleri uçakları beklemekten, almadıkları birliklerin kapısında durmaktan vazgeçtik.
Sonuçta, terör örgütü silahlarını ateşe attı. “Ateş”, Türklerin ve Kürtlerin kültüründe önemli sembol. Üzerinde durmak gerek. Ateş, yaktığı maddeyi yok etmez, başka bir şeye çevirir ama asla eski haline getirmez. Yaktığı şeyle kötülüklerin yok olduğunu, iyilik ve temizliğin geldiğini anlatır. Bu topraklarda bin yıllardır hep birlikte “şenlik ateşi” yakılır.
İletişimde semboller önemlidir; Seçilen yerin Casene Mağarası olması, teröristlerin dizilişinin örgüt liderine bağlılığı anlatması, yüzlerindeki nötr ifadeyle sürece zarar vermeme çabası, en çok itiraz eden kadın teröristin Türkçe açıklamayı okuması ve ateşi ilk yakan olması da önemli mesajlardır. Davetli “seyirci”lerin görmesi ve tanıklığı hem gerçeğe katkı yapar hem de akitleşmek anlamına gelir.
Sürecin geldiği nokta bir iletişim, siyaset, ilişki, diplomasi başarısıdır. Sürecin aktörleri hem risk aldılar hem de vitrine oynamayı düşünmediler. İletişimde vitrin, önemli mesele.
Kritik eşik aşılmış olsa da bu coğrafyada, kritik durumların sonu gelmez. Şimdi devletin, teyakkuzda kalmaya devam ederken aynı zamanda, halkın önemli kesiminin tedirginliğine de odaklanması gerekiyor.
15 Temmuz notu: İletişim, hayat üzerine kafa tokuşturmaktan karşılıklı büyük keyif aldığımız dostum Erol Olçok’un şehit edildiğini o gece çalan o telefonla öğrenmiştim. Yanında yüksek sesle düşünebildiğiniz ve aklına güvendiğiniz bir dostunuz öldüğünde ona ağlarken kendi yalnız kalmışlığınıza da ağlıyorsunuz. Erol yaşasaydı, arayıp derdim ki, “Hadi yemek yiyelim, zira FETÖ zamanında FETÖ’ye destek verenler, bugün halâ ilgi görüyor, canım sıkılıyor.” O da eminim, “Dert etme, devlet farkındadır” derdi. Yaşasaydı…
AKLIMDA KALAN
Yeni bir iletişim dili: Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı görevine Burhanettin Duran Hoca atandı. Bu tür görevlerde devamlılık esas olsa da konu iletişim olunca, öncelikler, seçilen kavramlar ve üslup önemli hale gelir. Bu nedenle sorumlu kişilerin değişmesi, dil ve üslubun değişmesini getirir. Bu değişime ihtiyaç vardı. Bu bağlamda, kendisini yerine işi öne çıkarmayı tercih eden, mütevazı, sakin, sorumlu kişiliğiyle ve nezaketiyle bildiğimiz Burhanettin Hocaya yeni görevi hayırlı olsun. Uykusuz geceler, telaşlı gündüzler kendisini bekliyor, aile ve dostlarıyla vedalaşmıştır umarım.