A
Admin
Yönetici
Yönetici
Milliyet Arşivi’nde bir fotoğrafa rastladım. Bir yaz güneşinin altında vapurda oturmuş, gözleri kapalı olduğu için gazetede basılmaya değer görülmeyen şahane bir fotoğraf ama bu fotoğrafta gelecek kuşaklara örnek bir insan görüyorum.
Başlı başına bir okul olan gazeteci ve devlet adamı Altan Öymen’i geçtiğimiz hafta cumartesi günü kaybettik. Acı haberi aldığımda, zihnim yirmi yıl öncesine gitti; Altan Bey’in gazete ciltlerini karıştırdığı o sakin görüntü canlandı gözümde.
Altan Bey, 1960’larda ve 1980’lerde Milliyet’te dizi yazılar yazmış, araştırma müdürlüğünden yayın koordinatörlüğüne kadar birçok görev üstlenmişti. Ben Milliyet Arşivi’nde çalışmaya başladığımda kendisi başyazardı, lakin daha o ay bitmeden 27 Kasım 1994’te, birinci sayfada her zamanki yerinde, sol alt köşede “En iyi dileklerle…” başlıklı bir yazıyla 8 yıllık başyazarlığa ve Milliyet’e veda etti.
2000 senesinde dijital arşivin hizmete girmesiyle sayfalara ve fotoğraflara erişim kolaylaştığı için kütüphane/arşive gelen pek yoktu. Siyaseti bırakıp yine gazeteciliğe dönen Altan Öymen ise bir istisnaydı. Önce Finansal Forum ve Referans sonra Radikal gazetelerinde yazı yazdığı yıllarda arşive sık sık uğrardı. O vakitler “Ve İhtilal” adını vereceği kitap için notlar alıyordu, neredeyse on yıl bu kitap üzerinde çalıştı. Sırasıyla “Bir Dönem Bir Çocuk”, “Değişim Yılları”, “Öfkeli Yıllar”, “Ve İhtilal”, “Umutlar ve İdamlar” başlıklı kitaplar yakın tarihimizi belgeleyen önemli kayıtlardır ve anlatılan olayların ağırlığına rağmen, okuru yormayan tarzıyla bir yazarlık başarısıdır.
Altan Öymen, meraklı, sakin ve titizdi. Bodrum kattaki depodan getirdiğim ciltleri sabırla bekler, ardından sükûnet içinde sayfaları zarifçe çevirir, notlar alırdı. En çok dikkatimi çeken ise, merak ettiğim konulardaki her soruya (saçma bile olsa) saygıyla yanıt vermesiydi. Hiç ayrıştırıcı bir dil kullanmadı, hep yol göstericiydi. Kişiliği tıpkı yazıları gibi duruydu. Konuşma tarzı, oturuşu, kalkışı, ceketini iliklemesi gibi küçük hareketleri ve bileğindeki kare şeklinde kasası olan altın renkli zarif saatiyle birlikte baştan ayağa görgü dersiydi. Kendi kendime, olmak istediğim insan işte bu adam, dediğimi hatırlıyorum.
Dürüstlüğü, bilgiyi eğip bükmeden iletme çabasına da yansımıştı. Yazılarını duygusal aşırılıklara bel bağlamayan sade bir Türkçeyle yazdı. Her zaman yeni ayrıntılar, yeni bağlantılar arama gayreti içindeydi. Titizliği, analitik zekâsı her yazısının arka planında görülür. Hız çağında yavaş düşünmenin, anlık tepkiler yerine uzun vadeli analizlerin değerini bilen biriydi.
Dile kolay, Altan Öymen 93 yıllık ömrü boyunca doğru bildiği yolda ilerledi, düşündü ve yazdı, daima üreten biri oldu. 2021’de BirGün gazetesinden Gürsel Köksal’ın “Memnun musunuz bu mesleği seçtiğiniz için?” sorusuna cevabı çok aydınlatıcı: “Bu gazetecilik öyle bir meslek ki, insana canının sıkılacağı vakit bırakmıyor. Her gün yeni bir şey, her gün değişik bir şey. (…) Burada hem siyaset var hem güzellik kraliçeleri hem Oscar törenleri var. Her şey var. Gün boyunca önüne birçok konu çıkabiliyor. Yani can sıkıntısını yaşamıyorsun. Bu açıdan çok iyi bir şey. Hep bir şeyler öğreniyorsun. Öğrenmek insanın bir ihtiyacı. Her gün ister istemez öğreniyorsun. Sıkıysa öğrenme. Onun için iyi bir meslektir. Herkese tavsiye ederim.”
Kendisiyle aynı binada çalışmak güzeldi, şimdi hayıflanıyorum keşke o dönem arşivde çalışırken bir fotoğrafını çekseydim. Bu düşünceyle sayfaya koymak için bir fotoğraf ararken Milliyet Arşivi’nde bir fotoğrafa rastladım. Bir yaz güneşinin altında vapurda oturmuş, gözleri kapalı olduğu için gazetede basılmaya değer görülmeyen şahane bir fotoğraf. Kalemi, kâğıdı, kitapları, dağınık çalışma masası görünmüyor ama bu fotoğrafta gelecek kuşaklara örnek bir insan görüyorum. Büyüğümüz Altan Öymen’i saygı ve rahmetle anıyorum. Kulaklarımda hep aynı ses:
“Vaziyete hâkim miyiz?”
Başlı başına bir okul olan gazeteci ve devlet adamı Altan Öymen’i geçtiğimiz hafta cumartesi günü kaybettik. Acı haberi aldığımda, zihnim yirmi yıl öncesine gitti; Altan Bey’in gazete ciltlerini karıştırdığı o sakin görüntü canlandı gözümde.
Altan Bey, 1960’larda ve 1980’lerde Milliyet’te dizi yazılar yazmış, araştırma müdürlüğünden yayın koordinatörlüğüne kadar birçok görev üstlenmişti. Ben Milliyet Arşivi’nde çalışmaya başladığımda kendisi başyazardı, lakin daha o ay bitmeden 27 Kasım 1994’te, birinci sayfada her zamanki yerinde, sol alt köşede “En iyi dileklerle…” başlıklı bir yazıyla 8 yıllık başyazarlığa ve Milliyet’e veda etti.
2000 senesinde dijital arşivin hizmete girmesiyle sayfalara ve fotoğraflara erişim kolaylaştığı için kütüphane/arşive gelen pek yoktu. Siyaseti bırakıp yine gazeteciliğe dönen Altan Öymen ise bir istisnaydı. Önce Finansal Forum ve Referans sonra Radikal gazetelerinde yazı yazdığı yıllarda arşive sık sık uğrardı. O vakitler “Ve İhtilal” adını vereceği kitap için notlar alıyordu, neredeyse on yıl bu kitap üzerinde çalıştı. Sırasıyla “Bir Dönem Bir Çocuk”, “Değişim Yılları”, “Öfkeli Yıllar”, “Ve İhtilal”, “Umutlar ve İdamlar” başlıklı kitaplar yakın tarihimizi belgeleyen önemli kayıtlardır ve anlatılan olayların ağırlığına rağmen, okuru yormayan tarzıyla bir yazarlık başarısıdır.
Altan Öymen, meraklı, sakin ve titizdi. Bodrum kattaki depodan getirdiğim ciltleri sabırla bekler, ardından sükûnet içinde sayfaları zarifçe çevirir, notlar alırdı. En çok dikkatimi çeken ise, merak ettiğim konulardaki her soruya (saçma bile olsa) saygıyla yanıt vermesiydi. Hiç ayrıştırıcı bir dil kullanmadı, hep yol göstericiydi. Kişiliği tıpkı yazıları gibi duruydu. Konuşma tarzı, oturuşu, kalkışı, ceketini iliklemesi gibi küçük hareketleri ve bileğindeki kare şeklinde kasası olan altın renkli zarif saatiyle birlikte baştan ayağa görgü dersiydi. Kendi kendime, olmak istediğim insan işte bu adam, dediğimi hatırlıyorum.
Dürüstlüğü, bilgiyi eğip bükmeden iletme çabasına da yansımıştı. Yazılarını duygusal aşırılıklara bel bağlamayan sade bir Türkçeyle yazdı. Her zaman yeni ayrıntılar, yeni bağlantılar arama gayreti içindeydi. Titizliği, analitik zekâsı her yazısının arka planında görülür. Hız çağında yavaş düşünmenin, anlık tepkiler yerine uzun vadeli analizlerin değerini bilen biriydi.
Dile kolay, Altan Öymen 93 yıllık ömrü boyunca doğru bildiği yolda ilerledi, düşündü ve yazdı, daima üreten biri oldu. 2021’de BirGün gazetesinden Gürsel Köksal’ın “Memnun musunuz bu mesleği seçtiğiniz için?” sorusuna cevabı çok aydınlatıcı: “Bu gazetecilik öyle bir meslek ki, insana canının sıkılacağı vakit bırakmıyor. Her gün yeni bir şey, her gün değişik bir şey. (…) Burada hem siyaset var hem güzellik kraliçeleri hem Oscar törenleri var. Her şey var. Gün boyunca önüne birçok konu çıkabiliyor. Yani can sıkıntısını yaşamıyorsun. Bu açıdan çok iyi bir şey. Hep bir şeyler öğreniyorsun. Öğrenmek insanın bir ihtiyacı. Her gün ister istemez öğreniyorsun. Sıkıysa öğrenme. Onun için iyi bir meslektir. Herkese tavsiye ederim.”
Kendisiyle aynı binada çalışmak güzeldi, şimdi hayıflanıyorum keşke o dönem arşivde çalışırken bir fotoğrafını çekseydim. Bu düşünceyle sayfaya koymak için bir fotoğraf ararken Milliyet Arşivi’nde bir fotoğrafa rastladım. Bir yaz güneşinin altında vapurda oturmuş, gözleri kapalı olduğu için gazetede basılmaya değer görülmeyen şahane bir fotoğraf. Kalemi, kâğıdı, kitapları, dağınık çalışma masası görünmüyor ama bu fotoğrafta gelecek kuşaklara örnek bir insan görüyorum. Büyüğümüz Altan Öymen’i saygı ve rahmetle anıyorum. Kulaklarımda hep aynı ses:
“Vaziyete hâkim miyiz?”