Aldanıştan Kurtuluş

  • Konbuyu başlatan Admin
  • Başlangıç tarihi
A

Admin

Yönetici
Yönetici
Gerçek Yalan Platon, insanın anlayış açısından aldanışla… yalanla yaşatıldığını savlar. Ama insan bu aldanışı… bu yalanı gerçek sanır. Platon, bu yüzden bu yaşayışa gerçek yalan der. Gerçekten de insan binlerce yıl gerçek yalanda yaşamıştır. Kapitalist sistemde kendi gerçek yalan dünyasını kurmuş, insanı bu Aldanış dünyasında… Yalan dünyada yaşatmakta. İnsan, gerçek yalanlarla yaşamakta… İnsan yalan yaşamı gerçek sanmakta. Marx‘la Engels, ilk elde doğru sanılan eleştirdiler. Bir anma da gerçek yalanı gösterdiler. Marx şöyle dedi, “Bilincin düzeltimi kısaca dünyaya öz bilinci vermeye, onu düşte kendini gördüğü uykudan kurtarmaya, ona kendi öz eylemlerini açıklamaya dayanıyor./Öyleyse istediğimiz, özünde dogmalarla değil, ama ister dinsel, ister siyasal bir biçimde görünsün, efsaneleştirilmiş ve kendi kendine kapalı bilincin çözümlenmesi yoluyla bilinç düzeltme olmalıdır.” “(1) Engels, bu konuda şöyle der, “ Bütün tarih yeni baştan incelenmelidir, farklı toplumsal oluşumların varoluş koşullarından, bunlara tekabül eden Siyasal, hukuksal, estetik, felsefi, dinsel, vb. görüşler çıkarsamaya çalışılmadan önce, bu koşullar ayrıntılı olarak incelenmelidir.”(2) Böylece idealist felsefenin aşamadığı sorunlar Marksist-Leninist felsefe ile aşıldı. İnsan uyandırıldı… İnsana doğru bilinç yolu gösterildi. Estetik Sorunlar İdealist felsefenin estetik görüşü, kısır bir dolantında dolanıp durdu. Yaratıcılık… Güzellik… Sanatın kökü… Yazarın işi… Hep ruhsal ögelerle çözümlenmeye çalışıldı. Yazarlar, ‘insan ruhu’ çözümlediler. Buna karşı Marksist -Leninist öğreti , bilimsel, gerçekçi yöntemle estetik sorunları çözümledi. Sanatın Kökeni Burjuvazinin idealist estetiği, yazarı toplumdan koparır. Yazara bir yücelik katar. Sanat yüceliğin görünümüdür. Buna karşı Engels, biliminde sanatında insan emeği olduğunu gösterir, şöyle, “Elin, konuşma organlarının ve beynin birlikte eylemi ile yalnızca her birey değil aynı zamanda toplumda da insanlar giderek daha karmaşık işleri yapabilecek, giderek daha yüce hedeflere yönelecek ve erişecek güce vardı. Emek de kuşaktan kuşağa değişti, daha yetkin ve çok yönlü duruma geldi. Avcılığa ve hayvancılığa, tarıma örgücülük, dokumacılık, metallerin işlenmesi, çömlekçilik, gemicilik eklendi. Ticaret ve Sanayi yanı sıra en sonu sanat ve bilim çıktı ortaya.” (3) Engels açık bir biçimde çalışan insan emeğinin uygarlığı yarattığını gösterdi. Marx’ın bu konuda gösterdiğine baktık da, şunları görürüz, “iş, her şeyden önce, hem insanın, hem doğanın katıldığı ve insanın kendisi ile doğa arasındaki maddi tepkimeleri, dilediği şekilde başlattığı, düzenlediği bir süreçtir. Doğanın ürünlerini kendi gereksinmelerine uygun bir biçimde el ele geçirebilmek için, kollarını, bacaklarını, kafasını ve vücudunun doğal güçlerini harekete geçirerek, doğa güçlerinden birisi olarak onun karşısına geçer. Dış dünya üzerinde bu şekilde etki yaparak onu değiştirmekle, aynı zamanda kendi doğasında değiştirir. Uyumakta olan güçlerini geliştirir ve bunları dilediği gibi hareket ettirmeye zorlar. Biz, şimdi burada, bize hayvanı anımsatan ilkel içgüdüsel iş biçimleri ile ilgili değiliz. İnsanın emek gücünü pazara bir meta olarak satmak için getirdiği durum ile başlangıçtaki içgüdüsel aşamasında olan insan emeğinin durumunu birbirinden ayıran çok büyük bir zaman aralığı vardır. Biz emeği salt insana özgü biçimi içerisinde ele alıyoruz. Örümcek, işini dokumacıya benzer şekilde görüldüğü gibi arı da peteğini yapmada pek çok mimari utandırır. Ne var ki, en kötü miari en iyi arıdan ayıran şey mimarın yapısını gerçekte kurmadan önce onu imgesi kurabilmesidir.”(4) Böylece tarihte ilk kez insana gizil gücü gösterildi. İnsan, emeğiyle düşünerek bir dünya kurdu. Burada önemli şu. Praksisle insanda nesnel bilinç uyandı. Ancak daha sonra insan praksisten koptu. İnsanın bilincinde dinsel inançlar çıktı. Bu inançlar, materyalizmi bastırdı. Dil, özellikle dil öznel bilincin etkinleşmesinde son derece etkili oldu. Dil öznel gerçekliği oluşturabilir. Öznel Bilincin Oluşumu İnsan doğanın karşısına geçtikçe, doğa olaylarını açıklamaya çalıştı. Fırlatıp attığı taş, döndü dolaştığı yere düştü. Taş neden gökyüzünde bulut gibi durmuyordu. Aristotoles, bunu bilimsel yolla açıkladı. Taş, havada durmaz. Çünkü taşın doğal yeri yerdir. Bulut havada durur. Bulut dumandan oluşur. Dumanın doğal yeri gökyüzüdür. Nesnel olaylar, özlerle nedenlerle açıklandı. Öznel bilinç, nesnel bilincin yerine geçti. Galilei, düşme yasasını bilimsel olarak buldu. Ama kimse inanmadı. Nesnel- Öznel İlişkisi Bilim de, nesnenin öznel açıklaması, yüzyıllar süren kavganın sonunda bilimin utkusuyla bitti ama toplumsalda öznenin egemenliği sürdü. Bir tartışma 1920'lerde Alman komünistleri, “… Tarihi ve siyasi bakımdan artık zamanlarını doldurmuş olan parlamenter mücadele biçimlerine her türlü dönüş… kesin olarak reddedilmelidir.”(5) Kim Alman komünistleri nesnel durumu öznel açıkladılar. Lenin buna karşı çıktı şöyle, “Parlamentarizm ‘tarihi bakımından zamanı doldurmuş’ imiş. Propaganda anlamında bu doğrudur. Ama parlamentarizm ‘tarihi’ bakımından zamanı doldurmasıyla pratikte yok olması arasında uzun bir yol var onlarca yıldan beri kapitalizmin ‘tarihi bakımından zamanı doldurduğu’ haklı olarak söylenebilir ama bu bizi kapitalizmin alanında uzun süren ve inatçı bir mücadeleyi sürdürmemizi gereksiz hale getirmez ki. Parlamentarizam, evrensel tarih bakımından tarihi bakımından zamanı doldurmuştur. Proletarya diktatörlüğü çağı başlamıştır. Bu, sınanamaz. Ama evrensel tarih ölçüsünde sorunları ele aldığımızda hesabımızı on yıllarla yaparız. Evrensel tarih bakımından bir şey, on yıl ya da yirmi yıl önce olmuş ya da sonra olmuş önemli değildir, bu evrensel tarih bakımından yaklaşık hesaplarla olanaksız olan önemsiz bir niceliktir. Ama işte bundan ötürüdür ki pratik siyasi sorununda durum dünya tarihi ölçüsünü değerlendirince vahim(sonu çok dokuncalı..S.C.G.) bir teorik yanılgıya düşülmüş olur.”(6) Yazın Alanı Yazar, nesnel durumu öznel bir biçimde değerlendirdikte gerçekçi olamaz. Biz de Kemal Tahir, Devlet Ana’da Osmanlı devletin, Bozkır’daki Çekirdek romanında Köy Enstitüleri’ni nesnel değil öznel değerlendirmiştir. Vedat Türkali, Güven’de, Selim İleri Yaşarken ve Ölürken’de, Adalet Ağaoğlu Bir Düğün Gecesi’nde, Orhan Pamuk Kar’da nesnel gerçeği öznelde değerlendirdiler. Gerçek Yalan Gerçekçilik yalnız yazında değil, yaşamın her alanında zorunlu olmalıdır. Alman komünistlerinin yaşamda gerçekçi olmadıklarını gördük. Lenin bunlara ‘sol komünizmin çocukluk hastalığı’ dedi. Türkiye’de de burjuva politikacılar, gerçek yalanla halkı uyuttular. AKP’ye geldik de… AKP, halkı dış politikada da uyuttu. AKP döneminde Türkiye’nin dünyaya düzen vereceğini söylemeye başladı. Oysa gerçekçi Atatürk ulusu şöyle uyardı, “Ulusa şunu da anımsattım., Kendinizi dünyanın egemeni sanmak aymazlığı artık sürüp gitmemelidir. Dünyanın durumunu, dünyadaki gerçek yerimizi tanımamak aymazlığı ile ve bilgisizlere uymakla ulusumuzu sürüklediğimiz yıkımlar yetişir. Bile bile bu acıklı durumu sürdüremeyiz.”(7) AKP gerçeksiz bir parti. Kendini dünyanın egemeni sanıyor, bile bile bu acıklı durumu sürdürüyor. Acıklı durum şu. 1990’dan beri Türkiye’de yaşayan rahip Andre Benson, 2016 yılında casusluk da suçlandı. Üç yıl bir ay hapisle cezalandırıldı. Erdoğan,” bu can bu bedenden, bu fakir, bu görede olduğu sürece şu teröristi alamazsınız” dedi, ancak ABD’li başkan bir telefonla rahibi aldı. Halk yıllarca burjuva politikacının öznelini şişiren, doyuran gıda oldu. Böylece yalanla dolanla yanlış bir toplumsal bilinç oluşturuldu. Gerçek siz yazınında yalancı bilinci pekiştirdi. Sürecek. 1.⁠ ⁠Platon, Devlet, Türkçesi, Hüseyin Demirhan, Sosyal Yayınlar, İstanbul 2002 Y- 382 2.⁠ ⁠⁠ K. Marx, F. Engels, Felsefe Metinleri, Muzaffer Erdost, Sol Yayınlar, Ankara 2009 Y -227 3.⁠ ⁠Engels, Doğanın Diyalektiği, çeviren :Arif Gelen, Sol Yayınlar, Ankara 2002 Y -188 4.⁠ ⁠⁠K. Marx, Kapital, Cilt 1, çeviren: Alaaddin Bilgi, Sol Yayınlar, Ankara 1990, Y-181 5.⁠ ⁠⁠V.İ.Lenin, Sol Komünizm Bir Çocukluk Hastalığı, çev,ren Muzaffer Karagül 1970 Y -54 6.⁠ ⁠⁠ Age, Y -55 7.⁠ ⁠⁠ Atatürk, Söylev II, TDK Yayınları, Ankara 1968, Y -520
 
Geri
Üst