Aile kur(ama)mak

  • Konbuyu başlatan Admin
  • Başlangıç tarihi
A

Admin

Yönetici
Yönetici
Aslında her dönemde bir şekilde tartışılan temaların başında aile gelmektedir. “kadınlık” ve “erkeklik” yanında nüfus, çocuk, anne-baba, iş, ekonomi vb. birçok kavramla ilintileri bu tartışmanın yoğun alt maddelerini oluşturmaktadır. Belki de bu sebeple çoğu zaman toplumun temel nüvesi olarak değerlendirilmektedir.

Bugün evlilik sayılarının düşmesi, boşanmaların artması, aile kurma noktasında isteksizlik, evlenme yaşının yükselmesi, nüfus artış hızının olabildiğince düşmesi devleti de bu konuda tedbirler almaya yöneltmiştir. Özellikle nüfus meselesi ülkenin geleceği söz konusu olduğunda ciddi bir başlık olarak ortaya çıkmaktadır. Bu bağlamda 2025 yılının “aile yılı” ilan edilmesi teşvik sağlamak ve farkındalık oluşturmak bağlamında önemli olmakla birlikte, sorunun arka planına dair analizde bulunmak “yapı”sal meseleler üzerine yeniden eğilmeyi zorunlu kılmaktadır.

Öncelikle meselenin tüm dünyada giderek hayat tarzı olma niteliğini belirginleştiren postmodern düşünce ve yaşam tarzı ile birinci dereceden ilintisi bulunmaktadır. Dolayısıyla bu yaşam tarzının kendisini gösterdiği ülkelerde de dikkat edilirse aile epey uzun zamandır bir problem olarak konuşulmaktadır. Postmodern yaşam tarzında iki önemli niteliğe dikkat çekmeliyiz.

Birincisi, giderek sübjektivitede derinleşen bir bireyselleşme. Bireyselleşme, insanın kendisini merkeze alarak insan, toplum ve eşya ile geliştirdiği tüm ilişki biçimini yeniden düzenlemektedir. Buna göre birey olarak insan ileri boyutta sadece kendi talepleri ekseninde bir hayat tarzı geliştirmektedir. İkincisi, insanın bedeni hazlarının merkeze alındığı bir yaşam biçimi bunu tamamlamaktadır.

Bunların sonucu olarak evlenmek, aile kurmak, toplum için çocuk yetiştirmek gibi önemli oranda kolektivite ve yükümlülük isteyen işlere karşı ciddi mesafeler oluşmaktadır. Çünkü aile “yükümlülük” demektir. Halbuki evlenmeyen insanlar kendi bireysel hayatlarına odaklanmak, kimseye hesap vermemek, istediği gibi davranmak vb. başlıkları dile getirerek bu yükümlülükleri ertelemekte ya da kaçma davranışı içine girmektedirler.

Bugün gençlerin evlenmeyi irade etmeleri bile aile kurma yolunda en önemli adımlardan bir tanesidir. Çünkü bu iradenin gençle ailesi arasındaki diyaloglarda flulaştığı anlaşılmaktadır. Muhafazakar çevreler de dahil olmak üzere aileler çocuklarının evliliği irade etme noktasına mesafeli durduklarını dile getirmektedirler. Kanaatimizce “aile kurma” meselesinin bu küresel problemle yoğun ilişkisi bulunmaktadır.

Diğer önemli bir nokta; eskisine göre değişen kadın-erkek rolleri ve bunun aile yapısında meydana getirdiği değişimdir. Kapitalizmin büyük oranda insanları (kadın-erkek fark etmez) ucuz işgücü haline getirdiği durumda evlilik ve çocuk sayısı düşmektedir. Zira yeni hayat tarzı ve çalışma koşulları eski kadın-erkek rollerini değiştirmiştir. Kadınların daha çok yıprandığı bu çalışma koşullarında çocuk büyütmek başlı başına riskli bir mesele olarak algılanmaya başladı. Buna bir de evlenmenin ve aileyi sürdürmenin maddi koşullarını da eklemek gerekir.

Yetki Düşünce dergisindeki yazımda da belirttiği üzere, bu rollerdeki değişim, aynı zamanda erkeklerde sosyolojik olarak aile kurma başta olmak üzere yükümlülükler(in)den geri çekilme gibi bir tutumu sonuçlamıştır. Toplumsal alt yapıda kadın-erkek algısı onlara klasik rolleri yüklerden, üst yapıda meydana ge(tiri)len değişimler en fazla aile kavramının işlevine zarar vermiştir.

Bazı argümanlar ailenin tarihsel rollerinin sona erdiğini öne sürmektedirler. Kanaatimizce dünyanın gidişatında öznelleşme, mülksüzleştirme, köleleştirme, ailesizleştirme vb. küresel politika olarak gerçekleştirilmeye çalışılmaktadır. Antropolojik olarak insanlık tarihi kadar eski olan “aile”nin yerine ikame edilecek bir sosyal kurum bulunmamaktadır. Üstelik aile tüm olumsuzluklara karşı hâlâ toplumsal bir sığınak olmaya devam etmektedir.
 
Geri
Üst