A
Admin
Yönetici
Yönetici

Pek çok yetişkin, doğup büyüdüğü ailenin kendi karakteri üzerindeki etkisini küçümser. Oysa uzmanlara göre, çocuklukta içinde bulunduğumuz aile ortamı, ilerleyen yaşlarda verdiğimiz tepkileri ve aldığımız kararları önemli ölçüde şekillendiriyor.

Psikiyatrist D.W. Winnicott, 1953 yılında yayımlanan Playing and Reality adlı kitabında “yeterince iyi anne” kavramını ortaya attı. Bu kavram, psikoloji dünyasında çığır açtı. Winnicott, çocukların sağlıklı bireyler olabilmesi için mükemmel bir ebeveyne ihtiyaçları olmadığını, sadece “yeterince iyi” bir ebeveynin de çocuklarının ihtiyaçlarına karşılık verebileceğini savundu.

2019 yılında psikolog Susan Woodhouse tarafından yapılan bir araştırma da bu görüşü destekliyor. Woodhouse’a göre bir ebeveyn, çocuğun duygusal ihtiyaçlarını yalnızca yüzde 50 oranında karşılayabiliyorsa bile “yeterince iyi” olarak tanımlanabilir.

Duygusal ihmal, ebeveynlerin çocuğun duygularını fark etmemesi, bağ kurmaması ya da yeterince onaylamaması durumu olarak açıklanabilir. Bu tür ebeveynler, genellikle çocuklarının duygusal ihtiyaçlarını görmezden geldiklerinin farkında bile olmazlar. Hatta ellerinden gelenin en iyisini yaptıklarını bile düşünürler. Dışarıdan bakıldığında “yeterince iyi” görünen bu tür aileler; çocuklarına ev, yemek ve giysi gibi temel imkanları sağlarlar. Fakat bir problem hakkında açıkça konuşmazlar, çocuklarının kırılan kalbini onarmak için çabalamazlar, duyguları tanımayı ve yönetmeyi öğretmezler.

Çocuklukta duygusal ihmale maruz kalan yetişkinler, genellikle kendilerinde bir “eksiklik” hisseder ama bunun nedenini açıklayamazlar. Ailelerine karşı hissettikleri karmaşık duygular, onları zamanla yorar.

Aile içi iletişimler yüzeyseldir, duygusal konular nadiren konuşulur. Hatta sıkıcı bile bulunabilir. Ebeveynlere karşı açıklanamayan bir öfke ya da kırgınlık hissedilir. Bu da suçluluk duygusuna neden olur. Aile buluşmaları umut verici başlar ama çoğu zaman hayal kırıklığıyla sona erer. Kardeşler arasında görünmeyen ama hissedilen bir rekabet vardır. Sevgi daha çok eylemlerle gösterilir, duygusal ifadeler azdır. Aile içinde duygular (özellikle olumsuz olanlar) adeta tabu gibidir. Aile ortamında kendinizi yalnız ya da dışlanmış hissedersiniz.

Duygusal olarak ihmalkâr ailelerde büyüyen bireyler; konuşulmayan, paylaşılmayan, fark edilmeyen ve onaylanmayan duyguların yükünü taşır. Bu tür aileler dışarıdan “normal” görünseler de, içten içe sevgi ve bağlılık gibi duygusal bileşenlerden yoksundurlar.

Ailenizi değiştiremezsiniz ve değiştirmek zorunda da değilsiniz. Ancak kendinizi dönüştürmeye başlayabilirsiniz. Unutmayın, mükemmel olmanıza gerek yok, ''yeterince iyi'' olmanız yeterlidir. Bu yolda yalnız değilsiniz. Sizin gibi düşünen, hisseden ve iyileşmeye çalışan pek çok insan var. Ve bu, kendi duygusal mirasınızı değiştirmek için atılacak ilk güçlü adım olabilir.