A
Admin
Yönetici
Yönetici
Şirketler faaliyet raporlarında bu konuya sayfalar ayırıyor, özel sürdürülebilirlik departmanları oluşturuyor, milyonlarca yatırım yapıyor ve hükümetler sürdürülebilirlik için milyarlarca ABD doları harcıyor. Elbette çevresel sürdürülebilirlik önemli, ancak sürdürülebilirlik kavramı sadece çevreyle ve hatta onun daha dar bir parçası olan emisyonlarla sınırlı kalmamalı. Ekonominin can damarı deniz taşımacılığı Küresel ekonominin can damarı olan uluslararası deniz taşımacılığı, yılda yaklaşık 700 milyon ton CO2 emisyonuna neden olmaktadır. Can damarlarından bahsederken, bu damarların hükümet biçimindeki insan kaynaklı şiddet yoluyla kesildiği yıkıcı tarafa bakalım: Rusya-Ukrayna savaşı yaklaşık 230 milyon ton, ABD'nin dünya çapındaki operasyonları yaklaşık 400 milyon ton, İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırıları 60 milyon ton Co2 ile sonuçlandı, sadece bu üçü tüm deniz taşımacılığı ile aynı miktara denk geliyor. Dünyadaki diğer tüm çatışmaları, Çin'in artan askeri faaliyetlerini ve tüm bu savaşları destekleyen savunma sanayilerini hesaba kattığımızda, silah endüstrisinin emisyonlara denizcilikten çok daha büyük bir katkıda bulunduğu açık. Akdeniz'deki tüm deniz taşımacılığını durdursak ya da bir şekilde %0 emisyona ulaşsak bile, bu herhangi bir savaş bile etmez. Yeni enerji seçenekleri Hibrit motorlu zırhlı personel taşıyıcı, güneş enerjisiyle çalışan tank ve biyoyakıt yakan füzeler ufukta görünmüyor. İnsanların birbirlerine ve çevreye saygı duyarak barış içinde yaşadığı bir dünya, aslında yapılabilecek en sürdürülebilir şey olurdu, ancak bu, dünya siyasetini nihai olarak kontrol eden savaş lordları için pek de karlı değil. Savunma sanayinin sadece ABD ve AB'deki lobi bütçeleri, dünyada her yıl 10 milyar ağacın yok olma eğilimini tersine çevirecek milyarlarca ağaç dikmeye yeterli. Trilyon dolarlık savunma bütçelerini de dahil edersek, eğer insanlık gerçekten isteseydi bu parayla dünyayı bir yıl içinde çok daha iyi bir yer haline getirebilirdi, 5 yıl içinde insanlığın dünya ekosistemine verdiği zararın çoğunu tersine çevirmek mümkün. Yok etmek yerine korumak Eğer diğer insanlarla barış içinde yaşamayı başarabilirsek, doğa ile barış içinde yaşamak gerçekten olası. Yok etmek yerine korumak için kullanılacaksa, trilyon dolarları ve gücünün boyutunu hayal etmek bile zor. Her halükârda, bunun insan doğasına aykırı olduğu ve emisyonlar konusundaki tüm bu sürdürülebilirlik çabalarının küresel hükümet düzeyinde samimi olmaktan ziyade kozmetik ve politik olduğu açık olduğundan, bu sadece boş bir hayal. Ne kadar içi boş olursa olsun, yine de daha iyi bir dünya için bir fark yarattığımızı düşünerek buna uymamız ve mutlu olmamız daha iyi. Savaşlar fırsatlar yaratıyor Savaşlar elbette sadece savunma sanayi için değil, çaresizleri hızla tespit eden ve içinde bulundukları çıkmazları kâra (ya da daha kötüsüne) dönüştüren her türden fırsatçı için büyük fırsatlar yaratıyor. Savaş ahlakı denilen şey esasında pek yok, ticari ahlak maliyetli. Burada sürdürülebilir ilişkiler mesele değil çünkü tek amaç yağmalamak ve olabildiğince çabuk zengin olmaksa tüm bunların ahlaki olup olmadığı söz konusu bile olmaz. Bazı bunker tüccarları özellikle açıkça yaptırım uygulanmış ya da bağlantılı işlere odaklanmakta ve bunlardan yüksek hacimler ve kar marjları elde etmekte, bazen de bunu yüksek risk ve “uzmanlık” için yüksek ödül olarak gerekçelendirmekteler. Bazıları sadece bazı eski dostlarına ihtiyaç duydukları anda hizmet verdiklerini iddia ederek, onlara fahiş karlar ve kötü hizmetle tecavüz ederken bundan da her iki taraf memnun diyor; kötü bir 3. sayfa makalesi gibi ama bu insanın kötü doğasının gerçekliği, zaten yasalar da bu konuda her halükârda genellikle yeterince gerekeni yapmayarak pratikte suçlunun yanında yer alıyor, hayattaki gibi. Bunkerde de durum aynı Bunker dışında baktığımızda da genelde durum aynı, örneğin; Rus armatörlerden vasat hizmetler için milyonlar talep edildiğini ve bir dizi komisyon erbabının yolsuzluk asalakları olarak sıraya dizildiğini duyuyoruz. Kan emmek için yaratılmış sülükler gibi, dürtülerini tatmin etmek için bir anda ortaya çıkıyorlar. Gemi onarım ve bakım Gemi onarımı tarafında, ekonomik kaygıların yanı sıra, yasadışı faaliyetlerde bulunan gemilerin birçoğu denize elverişsiz olduğu için çevresel güvenlik ve mürettebatın refahı ile ilgili kaygılar da bulunmakta. Bu gemiler genellikle eski, bakımsız ve ekonomik değerleri en iyi ihtimalle hurda değerinde (genellikle daha düşük) olduğundan, tek bir operasyonda geminin değerini aşan karlar elde edebilen operatörler için geminin değerini düşünmek için çok az sebep var esasen. Sigorta (P&I) kulüpleri, limanlar ve diğerleri de bu gerçeği görmezden gelmemelidir; böyle yapmak onları ahlaki yargılamada suç ortağı haline getirecektir çünkü çevreye, yaşama ve barışa tehdit oluşturan gizli faaliyetler için fırsatları azaltma yükümlülüklerini yerine getirmemiş sayılırlar. Para için girilen riskler Denizciler biraz daha fazla para için bu yaptırımlı ya da ilişikli gemilere giderken, hayatın sürdürülebilirliği açısından bunun sonuçlarını düşünmüyorlar: yine alan razı veren razı söylemiyle para için kötü yola düşüyorlar. Geminin değeri karşılandığında ve ihtiyaç fazlası olduğunda, çoğu zaman gemideki insanlar sadece ikincil hasar olarak gözden çıkarılabilir. Terk edilen gemiler, kötü mürettebat koşulları, ödenmeyen maaşlar, cinayetler ve modern kölelik, standart altı denizcilik faaliyetlerinin insani yönlerinden yalnızca birkaçı. Geminin terk edilmesi, zaten normalde bile tehlikeli bir iş yapan denizcilerin ruh sağlığını ve refahını etkileyen en önemli sorunlardan biri olup, yasadışı operatörler söz konusu olduğunda, çaresiz ve savunmasız insanları avladıkları için risk daha da artmaktadır. Yüzlerce gemide binlerce insan acı çekmekte ve bu insanların sefaletinden kazanç sağlayanlar tarafından istismar edilmekte, karadaki batakhanelere düşenlerle çok farklı değil hikayeler. İçlerinde müstahak olanlar olduğu gibi saf kurbanlar da var Nuri Alço rolünü üstlenen simsarlarca hayalet gemilere gönderilenler orada görüyorlar bir Rus, Ukraynalı veya Türk’ün arasında bir değer farkı olmadığını. Bu bir ütopya Bu devranı döndüren muhtelif şahısları devlet kurumlarında, liman idarelerinde, gümrük idarelerinde, deniz sigorta şirketlerinde, gemi kiralayanlarda, klas kuruluşlarında, emtia/kargo tedarikçilerinde, bayrak tescil kuruluşlarında, gemi brokerlerinde, gemi kiralayanlarda, gemi işletmecilerinde, madeni yağ tedarikçileri ve tüccarlarında, gemi servis ve parça sağlayıcılarında, tersanelerde, deniz ticareti finansmanıyla ilgilenen finans kuruluşlarında ve daha birçok yerde bulabiliriz. Peki bunların patronları esas baronlar nerede diye sorsak bir sürü isim akla gelebilir ama esas mesele kanun koyup da uygulamasını takip etmeyen de… Tam anlamı ile, boşluk bırakmadan uygulanabilir mi? Elbette, ama bu insani sürdürülebilirlik gibi bir ütopya. Kurala uyanlar dezavantajlı durumda Yüksek ahlaki zeminde bulunan ve kurallara ve düzenlemelere uyan taraf, yaptırımlarla ilgili nedenlerle yılda milyonlarca ton bunker talebini reddederek, bu kârlı işi bilinçli olarak diğer istekli taraflara bırakarak açıkça dezavantajlı durumda. Aynı şekilde haksız rekabet navlun tarafında da var, her yerde var: Ahlaklı iş yapmanın maliyeti, ahlaksız işler yapmanın risklerinden fazla. Ticari sürdürülebilirlik noktasında matematiksel gerçekler var, hiçbir ahlaklı yapı sürekli haksız rekabete karşı direnemez. Doğrudan taraf olan ve ödüllendiren bir ticari hukuk olmadığı gibi kurallara uymayanları yeteri kadar denetleyen bir sistem de yok. Teoride ellerindeki tüm araçları kullanarak bu oyunu durdurmak tüm paydaşların yasal ve ahlaki görevi olsa da bu noktada uygulayıcılara güvenmek gerçeği görmezden gelmekle eşdeğer. Örneğin Rus petrolü Akdeniz'de ya da Baltıklarda alıcı bulamazsa, daha uzak denizlere gitmek zorunda kalacak ve bu da lojistiği daha pahalı ve zor hale getirecektir ki yaptırımların amacı da budur, eğer doğru ve istekli bir şekilde uygulanacaklarsa. Tespit etmek kolay Uygulamak istemeyenin açıkları bulması da zaten zor değil, gerçi gizlemeye bile tenezzül etmiyorlar bazen de. Günümüzde mevcut olan tüm uyumluluk kontrol araçları temel veri olarak AIS (otomatik tanımlama sistemi) sinyallerini kullanmakta ve gemilerin yaptırım uygulanan limanlara uğrayıp uğramadığını ya da yasadışı operasyonlar gerçekleştirip gerçekleştirmediğini kontrol etmekte. AIS kapatılabilir ya da sahte konum gösterilerek yanıltılabilir. AIS boşlukları artık “karanlık dönemler” olarak tanımlanan uyum prosedürünün bir parçasıdır ve buna yanıt olarak giderek artan yasadışı operatörler sahte bir konum göstermeye başvurmaktadır, bu durumda gemi uyum kontrollerinden geçmektedir. Birlikler işi sıkı tutuyor Tıpkı bir ceza soruşturmasında olduğu gibi, gökyüzünden konumun kontrol edilmesi ve geminin orada olmadığının görülmesi esasında kanun koyucu tarafından mümkün, “AIS tanığının” doğru olmadığını kanıtlayacak ve bu da daha ileri soruşturmaları tetikleyecektir. Baltık ve Uluslararası Denizcilik Konseyi (BIMCO) zaman ve sefer kiralama sözleşmeleri için armatörlerin ve kiracıların uygunsuz nedenlerle AIS'yi kapatan yüklenicilerle sözleşmeleri feshetmelerine olanak tanıyan bir AIS kapatma maddesi geliştirdi, ama pratikte uygulanamaz. Avrupa Birliği 11. yaptırım paketinde, STS yapan gemilerin, kargonun Rus menşeli olduğundan şüphelenilmesi için bir neden varsa, birlik limanlarına erişimini yasakladı, ancak pratikte bu da uygulanabilir değil çünkü mevcut metodoloji ile izlenemez veya tespit edilemez. Birleşik Arap Emirlikleri'nde (BAE) de İran kargoları için benzer bir durum söz konusu, ancak İran ürünlerinin tespit edilemediği için yanlış beyanlarla ülkeye girdiği açık. Aynı durum ABD ya da İngiltere'nin uyguladığı yaptırımlar ya da diğer düzenlemeler için de geçerlidir; hukuk teorisi ile pratik uygulama arasında çok büyük bir boşluk var ve suçlular bu boşluktan çoğu zaman ustaca istifade ediyorlar. Rakip taraf için koşulları daha da zorlaştırmayı amaçlayan her türlü yaptırım ya da kural için izleme sistemlerinin sıkı bir şekilde uygulanması gerekir, aksi takdirde etkileri zayıflar yani sürdürülebilir değildir. Hatta mevcut haliyle kurallara uymayan şirketlere ve kişilere kaynak sağlayarak ters fayda sağlıyor. Kuralların adil ve uygulanabilir olmadığı bir dünyada çevresel, kurumsal, politik veya ekonomik sürdürülebilirlikten söz etmek sadece yüzeysel bir sanrı. Kaynak: 7DENİZ DERGİSİ