A
Admin
Yönetici
Yönetici
Nihat AK/EGE TELGRAF- 1944 yılının 2 Ağustos’u Auschwitz-Birkenau toplama kampında binlerce Roman’ın gaz odalarında öldürülmesinin üzerinden 81 yıl geçti. Roman toplumu için bu tarih, yalnızca bir anma günü değil; aynı zamanda devam eden eşitsizliklerin ve ayrımcılıkların hatırlatıldığı bir dönüm noktası niteliği taşıyor. Türkiye’de Roman nüfusunun en yoğun olduğu şehirlerden İzmir’de, Roman aktivistler ve sivil toplum kuruluşları temsilcileri Ege Telgraf’a yaptıkları değerlendirmede, tarihsel travmanın bugüne taşınan etkilerine dikkat çekerek eğitim, istihdam, barınma ve sağlık alanlarında yaşanan yapısal sorunların çözümü için somut adımlar atılması çağrısında bulundu. YÜZLEŞİLMEYEN GERÇEK Gaz odalarında susturulmaya çalışılan Roman toplumunun sesinin hala Avrupa’nın vicdanında yankılandığını vurgulayan Roman aktivist Erhan Ergin, “2 Ağustos 1944’te, binlerce Roman kadın, çocuk ve yaşlı Auschwitz-Birkenau’da gaz odalarına gönderildi. Nazi Almanyası'nın ırkçı politikaları yüz binlerce Roman’ı yok etti. Ama asıl sessizlik, savaş sonrası başladı. Ne mahkemeler konuştu, ne devletler özür diledi. Romanlar, yıllar boyu kimliksiz bırakıldı; dilleri susturuldu, evlerinden edildi. Demokrasiyle umutlandılar ama çoğu kez kapılar yine yüzlerine kapandı. Avrupa Birliği politikaları ise çoğu zaman kâğıt üstünde kaldı. Bugün hâlâ pek çok Roman, hayatın en temel haklarına ulaşamıyor. 2 Ağustos, sadece kaybedilenlerin değil, hâlâ süren adaletsizliğin günü. O karanlık gaz odalarında sönen canlar, hâlâ Avrupa’nın vicdanında sessizce konuşuyor” dedi. ‘KAĞITTA KALMASIN’ Romanlara yönelik politikaların pratikte yetersiz kaldığına dikkati çeken Ergin, “Bazı ülkelerde Roman politikacıların ve aktivistlerin temsiliyetinin arttığını, fakat hâlâ genel olarak siyasi temsilin düşük olduğunu görmekteyiz. Ayrımcılık, polis şiddeti, zorla tahliye, gettolaşma, eğitimde ayrıştırma gibi sorunlar halen sürmekte iken. AB ve Avrupa Konseyi, Romanlara yönelik sistemik ırkçılığı azaltma çabaları vardır ancak saha uygulamaları çoğu zaman yetersiz kalmaktadır. Türkiye’de Romanlar, özellikle 2000’lerden itibaren görünürlük kazandı. 2009’da “Roman Açılımı” yapıldı, ardından 2016 ve 2023 Roman Eylem Planları yayımlandı. Ancak uygulamada yeterli sosyal destek, istihdam politikaları ve eğitim eşitliği maalesef sağlanamadı. Roman politikaları tarihsel süreç içerisinde; soykırım, inkâr, asimilasyon, dışlanma ve yetersiz devlet politikaları ile şekillenmekte olduğu görülmekte olup, başta Avrupa'nın birçok yerinde olmak üzere hâlâ sistematik ayrımcılığa uğramaktadırlar” diye konuştu. ‘ÇİFTE AYRIMCILIK’ Binlerce Roman’ın gaz odalarına gönderildiği o karanlık gecenin ruhlarında silinmeye izler bıraktığını belirten Roman Kadın Hareketi Derneği (ROKA) Başkanı Ebru Ertaş, “Bugün hâlâ bu izler; ayrımcılıkla, ötekileştirmeyle ve nefretle derinleşiyor. Biz Romanlar, geçmişin acısıyla değil sadece, bugünün görünmez baskılarıyla da mücadele ediyoruz. Bir Roman kadını olarak yaşadığım coğrafyada çifte ayrımcılıkla yüz yüzeyim. Hem etnik kökenim hem kadın kimliğim, beni eğitimde, istihdamda ve sosyal hayatta geride bırakıyor. Kız çocuklarımız erken yaşta evliliğe yönlendiriliyor, ev içi yükler omuzlarına küçük yaşta bindiriliyor. Okullarda önyargı ve dışlanma nedeniyle eğitimden kopuyor, hayata eşitsiz başlıyoruz. İş gücüne katılımda da benzer sorunlarla karşılaşıyoruz. Düşük eğitim seviyesi, ayrımcı tutumlar ve toplumsal önyargılar, bizleri ya güvencesiz işlere hapsediyor ya da tamamen iş dışında bırakıyor. Oysa Roman kadınlarının güçlenmesi sadece bizim değil, toplumun da kazanımıdır. Bu nedenle devletin, sivil toplumun ve yerel yönetimlerin ortak çalışmasıyla eğitim ve istihdam alanında kapsayıcı politikalar geliştirilmelidir. Burs olanakları, istihdam teşvikleri ve ekonomik güçlendirme programları yaygınlaştırılmalıdır. İzmir’de kurucusu olduğum Roman kadın derneğiyle birlikte, bu yönde adımlar atıyor, birbirimize destek olarak güçleniyoruz. Derneğimiz yalnızca destek alan değil, destek veren bir dayanışma alanı. Çünkü Roman kadınları değişirse, toplum değişir. Ve biz değiştiriyoruz” şeklinde konuştu. ‘KİMLİKLER YAKILIYOR’ Geçmişte bedenleri yakılan Romanların, günümüzde kültür ve kimliklerinin yakılmaya çalışıldığını belirten Eski Hükümlüler Eğitim ve Kalkınma Derneği (ESKİ-HÜDER) Başkanı Mehmet Özman, “Roman halkı, 1944’te gaz odalarında yakılarak susturulmak istendi. Bugün, 2025’te hâlâ susturulmaya çalışılıyor. Artık fırınlar yok belki, ama önyargılar hâlâ yakıyor; ayrımcılık hâlâ can alıyor. Romanlar sadece geçmişte değil, bugün de yaşatılmamaya direniyor. Hâlâ okullarda hor görülüyor, hâlâ evleri baskınlarla darmadağın ediliyor. Hâlâ iş bulamıyor, medyada suçlu ilan ediliyor. Avrupa’nın kalbinde, Türkiye’nin sokaklarında hâlâ dışlanıyor, hâlâ yok sayılıyor. Geçmişte bedenleri yakıldı, bugün kimlikleri siliniyor. Soykırım sadece fiziksel yok ediş değildir. Bir halkın dilini unutturmak, kültürünü küçümsemek, çocuklarına umutsuzluk bırakmak da bir soykırımdır. Bu da bir yok ediliştir, yavaş, sessiz ve sistematik. Bugün 2 Ağustos. Sadece yas tutma günü değil, yüzleşme günü. Aynı zamanda direnmenin, hatırlamanın ve hatırlatmanın günü. Romanların hikâyesi, mücadelesi, sesi ve varlığı yok sayıldıkça, adaletten ve eşitlikten söz edilemez” diye konuştu. Roman soykırımı için anma etkinliği İzmir Büyükşehir Belediyesi, 2 Ağustos Roman Soykırımını Anma gününde İkinci Dünya Savaşı’nda katledilen on binlerce Roman yurttaş için anma etkinliği düzenliyor. Cumhuriyet Meydanı’nda yapılacak törenin ardından Romanların anısına denize karanfil bırakılacak.