A
Admin
Yönetici
Yönetici
Son haftalarda art arda yaşanan depremler Ege Denizi’ni yeniden gündeme taşıdı. Uzmanlara göre Helen Yayı üzerinde 7.5 büyüklüğüne varabilecek depremler bekleniyor. Türkiye’nin batı kıyıları ise bu riskin tam ortasında yer alıyor. ARTAN SARSINTILAR KORKUTUYOR Ege Denizi’nde son haftalarda artan deprem hareketliliği, Türkiye’nin batı kıyılarındaki vatandaşları endişelendiriyor. 3 Haziran’da Marmaris ve Datça açıklarında meydana gelen 5.8 ve 5 büyüklüğündeki depremler bölgede paniğe neden olmuş, Muğla’da birçok kişi yüksekten atlayarak binalardan kaçmaya çalışmıştı. Bir kişi panik atak sonucu hayatını kaybederken, 75 kişi yaralanmıştı. Altyapıda ciddi bir hasar oluşmazken, uzmanlar bu sarsıntıların daha büyük depremlerin habercisi olabileceğine dikkat çekiyor. AKTİF BİR DEPREM KUŞAĞI Uzmanlara göre Ege Denizi ve kıyıları, jeolojik olarak son derece aktif bir deprem kuşağı üzerinde bulunuyor. Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi Deprem Teknolojileri Enstitüsü’nden Doç. Dr. Yasemin Korkusuz Öztürk, bölgede 5 ila 6 büyüklüğündeki depremlerin birkaç yıl arayla tekrarladığını vurguluyor Depremlerin kaynağı ise Afrika levhasının, Avrasya levhasının altına kaydığı dalma-batma zonu. Bu yapı, Yunanistan’ın güneybatısından başlayarak Girit ve Rodos açıklarından Türkiye kıyılarına kadar uzanan Helen Yayı üzerinde yer alıyor. 7.5 BÜYÜKLÜĞÜNDE DEPREM VE TSUNAMİ RİSKİ İstanbul Teknik Üniversitesi'nden Prof. Dr. Tuncay Taymaz, Helen Yayı üzerinde 7.5 büyüklüğünde depremlerin beklendiğini belirtiyor. Geçmişte bölgede ciddi yıkımlara ve tsunamilere yol açan büyük sarsıntılar yaşanmıştı. Örneğin, 1856’da Girit açıklarında meydana gelen 7.6 büyüklüğündeki deprem 600’den fazla can kaybına neden olmuştu. 1956’daki Amorgos depremi ise 5 ila 10 metrelik tsunami dalgaları üretmişti. Taymaz, Ege kıyılarında adaların dalgakıran işlevi görmesi nedeniyle Türkiye için tsunami riskinin sınırlı olduğunu da ekliyor. DEPREMLER EGE’NİN KAÇINILMAZ GERÇEĞİ Taymaz, fay hareketlerinin bölgenin topografyasını şekillendirdiğini belirtiyor. Bu hareketler, Fethiye Körfezi’ndeki derin çöküntüler ile Toros Dağları’nın zirveleri arasında Himalayalar’dan büyük bir fark oluşturuyor. Aynı fay hatlarının, sıcak su kaynakları, kaplıcalar ve verimli tarım arazilerinin oluşumunda da rol oynadığı belirtiliyor. Ancak bu doğal zenginlikler, aktif fay hatlarının üzerinde bulunmanın riskini de beraberinde getiriyor. EĞİTİM VE BİLİNÇ ŞART Uzmanlar, büyük depremlerin gelecekte de yaşanmasının kaçınılmaz olduğunu, ancak zamanının öngörülemeyeceğini vurguluyor. Doç. Dr. Öztürk, deprem bilincinin erken yaşlardan itibaren kazandırılması gerektiğini söylüyor: "Bu bilinçle yaşamayı öğrenmemiz lazım. Aksi halde insanlar panikle camdan atlıyor ya da ne yapacağını bilemiyor," diyerek eğitimin önemine dikkat çekiyor.